Have an account?




EVRENİN DERİNLİKLERİNDEN DNA MOLEKÜLÜNE

Bu sitenin konusu olan DNA, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı küçüklükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Etrafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlının kendi hücrelerinden her birinin içindeki "DNA" denilen bu bilgi bankasında saklıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin, bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısal özellikleri, onları oluşturan hücrelerin çekirdeklerinde bulunur. Elinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturan milyonlarca hücrenin her birinde de bu bilgi depoları mevcuttur.


Bu sitedeki bilgiler, gözle görülmeyen boyuttaki, ancak içeriği ve taşıdığı bilgi kapasitesi açısından, on binlerce kitaptan oluşan bir kütüphane boyutlarındaki moleküller hakkındadır. Bir yandan ancak milyonlarca defa büyüterek gözlemleyebildiğimiz DNA'nın mucizevi yönlerini incelerken, bir yandan da canlılığın, böylesine küçük boyuttaki bir parçasının, evrim teorisini nasıl çıkmaza soktuğunu göreceğiz.

Bu olağanüstü yapıların detaylarını incelerken, alemlerin Rabbi olan Allah'ın sonsuz büyüklüğünü, ilminin benzersizliğini, genişliğini ve O'nun yarattıkları üzerindeki hakimiyetini daha derinlemesine düşünme imkanı bulacağız.

Ancak 20. yüzyılda keşfedilen DNA'yı incelemeden önce, kısaca içinde yaşadığımız ve her geçen gün yeni bir köşesi keşfedilen evreni düşünelim. Birbirlerinden yüz binlerce ışık yılı uzaklıktaki milyarlarca galaksi... Kavrama sınırlarımızı zorlayan genişlikteki bu galaksileri dolduran milyonlarca yıldız... İç içe geçmiş bir düzende, binlerce kilometre hızla sürekli olarak dönen, fakat birbirlerine hiçbir zaman çarpmayan devasa gezegenler... İşte biz burada, bu gezegenlerden küçük bir tanesi üzerinde nokta kadar bile yer tutmayan insanın yapı taşı olan hücreyi, elektron mikroskobu altında inceliyoruz.

Yaşamı elverişli kılan koşulların her biri, canlılık için vazgeçilmezdir. Dünya Allah'ın rahmeti ile özel olarak var olan ve varlığını sürdüren bir ortamdır. 20. yüzyılın en önemli bilim adamlarından Albert Einstein, insanın evrendeki düzeni kavramasının güçlüğünü şu sözleriyle ifade etmiştir:

İnsan aklı evreni kavrayabilecek kapasiteye sahip değildir. Sanki çok büyük bir kütüphaneye giren küçük bir çocuk gibiyiz. Kütüphanenin duvarları farklı dillerdeki kitaplarla kaplanmış. Çocuk, bu kitapların birileri tarafından yazıldığını bilir. Ancak kim tarafından ve nasıl yazıldığını bilmez. Hangi dillerde yazılmış olduklarını anlamaz. Fakat çocuk, kitapların düzeninde belirli bir plan olduğunu fark eder... akıl almaz bir düzendir bu. http://www.simpletoremember.com/vitals/einstein.htm





İnsan, uçsuz bucaksız evrende tek bir nokta kadar bile alan kaplamaz. Aşağıdaki resimleri incelediğinizde bu gerçeği daha iyi anlayacaksınız. Allah, uzaydan atomaltı parçacıklara kadar uzanan sistemde mükemmel bir düzen yaratmıştır. Devasa büyüklükteki galaksilerde de, mikroskobik boyutlardaki hücrede de çok ince hesaplar hakimdir.

Evrendeki herşeyi kusursuz bir yaratılışla var eden Rabbimiz’in sanatı bedenimizde de, atomlarda da, yıldızlarda da en mükemmel şekilde tecelli etmektedir. Bize düşen sorumluluk ise, yaşam için böylesine kusursuz bir evren yaratan Rabbimiz’e şükretmektir. Allah Kuran’da yıldızlar hakkında şöyle bildirmiştir:

“Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. (Vakıa Suresi, 75-76)

100 bin ışık yılı uzaklıkta, Güneş, Dünya ve Ay’ın da içinde yer aldığı Samanyolu, en az 100 milyar yıldızıyla, evrendeki en büyük galaksilerden biridir.

Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır... (Nahl Suresi, 12)

10 milyon ışık yılı uzaklıkta ancak bir nokta olarak görünen Samanyolu’nun evrendeki milyonlarca galaksiden yalnızca biri olduğunu düşündüğünüzde, Allah’ın yaratma gücünün büyüklüğünü daha iyi kavrayabilirsiniz.

Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. (Naziat Suresi, 27)


Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."

(Al-i İmran Suresi, 191)

1 nanometre = 1 metrenin milyarda biri

1 pikometre = 1 metrenin trilyonda biri

1 femtometre = 10 -15 m = 0,000000000000001 m

1 attometre = 10 -18 m = 0,000000000000000001 m

DNA, hücre çekirdeğinde bulunan ve vücudun tüm bilgisini taşıyan şifreleri içerir.

İnsanın tek bir DNA molekülünde tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur. Kromatin, hücre çekirdeğinin içinde yer alan DNA'da bulunan ince iplikçik şeklinde yapılardır. İnceliklerinden dolayı mikroskop altında görülemezler. Ancak hücre bölünmesi sırasında kromatin genişler ve daha kalın bir iplikçik halini alır. Böylece mikroskop altında görülebilirler.

Tüm bu resimlerde gördüğümüz gibi, en büyüğünden en küçüğüne kadar çevremizi kuşatan yapıların veya sistemlerin hangisine bakarsak bakalım mutlaka çok büyük bir mucize ile karşı karşıya geliriz. Burada önemli olan, bu mucizeleri fark etmektir.

Çünkü bir mucize ne kadar açık ve büyük olursa olsun, bu mucizeden Allah'ın varlığına ve sonsuz büyüklüğüne varabilmek ancak iman edenlere özgü bir ayrıcalıktır.

Bu olağanüstü ortamın içinde tam ihtiyacı olan sistemlerle donatılmış insan, bedeni hakkında detaylı bilgi edindikçe ne denli mucizevi bir şekilde hayatını sürdürdüğünü görecektir. Hayatın akışına kendini kaptırarak düşünmeden yaşayan pek çok kişi, vücudundaki gizli sistemleri keşfettikçe, varoluş amacını düşünecek ve kendisini yaratan Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine varacaktır. Nitekim kimi bilim adamları, Allah'ın ilminin büyüklüğünü, yaratışındaki mükemmelliği görerek Allah'ın varlığına iman etmişlerdir. Kimileri ise vicdanları kabul ettiği halde, gururları nedeniyle Allah'a muhtaç yaşadıklarını göz ardı ederek direnmektedirler. Ancak gerçeklere karşı direnmek, içinde bulundukları durumu değiştirmeyecektir. Allah bazı insanlardaki bu yaklaşımı Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 42)

Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. (Fatır Suresi, 15)

BİLİNEN EN GELİŞMİŞ BİLGİ BANKASI DNA

Gelişen bilimin ortaya çıkardığı gerçek, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz bir düzenliliğe ve son derece kompleks yapılara sahip olduklarıdır. Bu ise canlıları üstün güç ve ilim sahibi olan Rabbimiz'in yarattığının apaçık bir delilidir. Yaratıcımız olan Allah'ın varlığını redderek tesadüflere bel bağlayan evrim teorisi de, ortaya atıldığı tarihten bu yana, en sarsıcı darbelerden birini moleküler biyoloji alanındaki gelişmelerle birlikte almıştır. Çünkü moleküler biyoloji, canlılığın kökeninin sözde basit yapılara dayandığını öne süren Darwinizm'in iddialarını tartışmasız delillerle temelinden çürütmektedir. Bilim adamları, hücre içinde, "moleküler makine" olarak ifade ettikleri kompleks yapılar keşfettikçe, bunların rastlantılar sonucu oluşamayacağını açıkça görmüşlerdir.

Bu yapılardan biri 1950'lerde elektron mikroskobunun icadıyla keşfedilen, hücrenin bilgi bankası, DNA'dır. DNA, her hücrede bulunan, muhteşem bir düzene sahip, dev bir moleküldür. Bu uzun molekül zinciri üzerinde, o hücrenin -ve hücrenin ait olduğu canlının- tüm fiziksel ve kimyasal yapısına ait bilgiler şifrelenmiş şekilde bulunmaktadır. Ancak hücrenin içinde böyle bir bilgi bankası bulunması tek başına bir şey ifade etmez. Bu bilgi bankasının içindeki bilgilerin gerektiği şekilde okunması ve elde edilen bilgiye göre üretim yapılması zorunludur. Cansız maddelerin şifre yazması, şifre çözmesi, aşamalı tedbirler alması, elindeki bilgiye zarar gelmemesi için sistem kurması mümkün değildir. Bunları, topraktaki elementlerden meydana gelen moleküllerin kendi kendilerine yapması beklenemez.


Ancak Darwinistler, evrim teorisine öylesine kesin bir tutuculukla bağlıdırlar ki, detaylarına ileriki bölümlerde değineceğimiz bu gerçeği inkar ederler. Herşeyin tesadüfen olduğuna kendilerini ve diğer insanları inandırmak uğruna, akıl ve mantıkla çelişen, bilimsellikten tamamen uzak iddialarını ısrarla savunurlar. Ancak Nobel ödülü sahibi biyokimyacı ve DNA'yı keşfeden bilim adamlarından biri olan Francis Crick, kendisi de evrimci olmasına rağmen, Life Itself (Hayatın Kendisi) adlı kitabında gerçekleri şöyle kabul etmektedir:
Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığında dürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir: Bir anlamda hayat mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Evrimci görüşleriyle tanınan Richard Dawkins ise, hücre içinde saklı bu kompleksliği şu ifadelerle dile getirmektedir:

Fizik kitapları karmaşık olabilir, ama... bir fizik kitabının anlattığı nesne ve olgular, o kitabın yazarının bedenindeki tek bir hücreden daha basittir. Ve bu yazar, çoğu birbirinden farklı olan, ince bir mimari ve kusursuz bir mühendislik ile, bir kitap yazabilecek yetenekte, çalışan bir makine halinde organize olmuş trilyonlarca hücreden oluşmaktadır... Tek bir insan hücresinde Britanica Ansiklopedisi'nin otuz cildini, hatta 3-4 kat fazlasını depolayacak kadar bilgi kapasitesi mevcuttur. Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, W. W. Norton & Co. New York, 1996, ss. 2-3, 115-116


20-25 sene evvel, masanızda bir CD bulsaydınız, bu cisimle ilk defa karşılaşmış olmanıza rağmen, bu cismin varlığını hiçbir şekilde tesadüflerle açıklamaya çalışmazdınız. İncecik ve dümdüz yuvarlak bir plastik parçası olsa bile, şeklindeki düzgünlük size bunun belli bir amaçla, akıl ve bilgi sahibi bir insan tarafından yapıldığı izlenimini verir. Bunun planını çizen, bunu imal eden ve masanıza bırakan kişiyi görmeseniz bile, metal ve plastik malzemelerin kendiliğinden, tesadüf eseri böyle kusursuz bir şekil aldığını iddia etmezsiniz.

Bir de bu cismin yapısını detaylı incelediğinizi ve üzerinde girinti ve çıkıntılardan oluşan, "0" ve "1" sayıları ile kodlu bilgiler olduğunu öğrenseniz ne düşünürdünüz? İlk bakışta düz bir yuvarlak plaka gibi görünmesine rağmen, bu diski bir stadyum büyüklüğüne getirecek olursanız, üzerindeki girintiler yaklaşık bir kum tanesi büyüklüğünde olacaktır. Tüm bu girinti çıkıntılar, yazı, ses ve görüntü içeren bilgilerin kodlanmış halini oluşturur. Bu yuvarlak malzemenin içine onlarca kitaplık bilginin sığdırılması, kuşkusuz burada akıl ve bilgi sahibi insanların emeğinin olduğunu açıkça ortaya koyar ve kimse de bunun aksini iddia etmeye kalkmaz. Tam tersine burada çok üstün bir teknoloji olması -bilginin sıkıştırılmış bir hacimde kaydedilmesi, şifrelenmesi, saklanması gibi aşamalar- söz konusu CD'nin bilinçli bir şekilde var olduğunun, bir amaç için üretildiğinin delilleridir.

Ancak düz bir plastik parçası için tesadüf iddiasını imkansız gören bazı kişiler, DNA'daki mükemmel yaratılış karşısında aynı dürüstlükle konuşmazlar. Binlerce ciltlik ansiklopediyi kapsayacak bilginin gözle görülmeyen bir boyuta, en ideal şekilde sıkıştırıldığı ve şifrelendiği DNA molekülünün, tesadüf eseri oluştuğunu öne sürerler. Kaldı ki bir CD'yi yapan ve içine bilgileri yazan insanın beyni de, DNA'nın içerdiği bilgiler sayesinde işlev gören hücrelerden oluşmaktadır. Bunun mantıksızlığı ortadadır. Nasıl ki bir CD içindeki bilgiler, insana birileri tarafından oraya yazıldıklarını düşündürüyorsa, bundan çok daha üstün bir teknolojiyle, kapsamlı bir bilgi bankası içeren DNA da, üstün bir aklın, yaratılışın varlığını gösterir. Bu akıl, Yüce Rabbimiz'in sonsuz aklıdır. DNA da, yaratılışındaki üstünlüğü 20. yüzyıl teknolojisi ile kavrayabildiğimiz, Allah'ın bir mucizesidir. Rabbimiz yarattığı varlıkların amacını bir ayette şöyle bildirmektedir:

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

HÜCRENİN 20. YÜZYILDA KEŞFEDİLEN YÖNLERİ

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında moleküler biyoloji alanındaki ilerlemeler, hücre içerisindeki minyatür dünyayla ilgili bakış açısını tümüyle değiştirmiştir. Bugün gelişen teknoloji ile insanlar, hücrenin sahip olduğu kusursuz ve kompleks mekanizmalardan haberdar oldular. Böylece bunların tesadüfen veya zamanla kendi kendilerine var olamayacaklarını anladılar. Hücreyi oluşturan sistemlerin pek çoğu, ışığın görülebilir dalga boyunun altındadır. Hücrenin bazı detayları ancak X-ışını kristalografisi denilen ileri tekniklerle incelenebilmektedir.

Ancak Darwin'in teorisini ortaya attığı dönem, değil DNA gibi bir molekülün sarmal yapısı ve bilgi kapasitesinin incelenmesi, hücrenin temel yapısının dahi anlaşılamadığı son derece geri bir bilim düzeyine sahipti. James Watson ve Francis Crick, DNA'nın sarmal yapısını, Darwin'in Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı kitabının yayınlanmasından neredeyse 100 yıl sonra ortaya çıkardılar. O zamandan bu yana moleküler biyolojide kaydedilen ilerlemeleri Darwin'in kendi döneminde öngörmesine olanak yoktu. Bu bakımdan temelden geçersiz bilgi ve varsayımlar üzerine kurulan evrim teorisinin, DNA gibi, bilim adamlarını halen hayranlık içinde bırakan bir yapının varlığını açıklayamayacağı ortadadır. Cambridge Üniversitesi'nden felsefeci Dr. Stephen C. Meyer, günümüz bilimini Darwin dönemi ile kıyaslarken şunları ifade etmektedir:

20. yüzyılın son yarısında moleküler biyoloji ve biyokimyadaki gelişmeler, hücre içindeki minyatür dünya ile ilgili anlayışımızı tamamen değiştirdi. Yapılan araştırmalar hayatın temel birimleri olan hücrelerin, kendi içindeki süreçleri düzenlemek amacıyla bilgiyi sakladığını, ilettiğini ve düzenleyip kullandığını ortaya çıkarmıştır… Günümüzde biyologlar, hücrelerden "gerçek zamanlı dağıtıcı bilgisayarlar" ya da "kompleks bilgi işlem sistemleri" olarak söz etmektedir... Darwin'in elbette bu inceliklerden kesinlikle haberi yoktu, bunların kökenini açıklamayı da denememişti. Bunun yerine biyolojik evrim teorisiyle hayatın "birkaç basit biçimden" başlayıp, zamanla daha kompleks hale geldiğini açıklamaya çalışmıştı... 1870 ve 1880'lerde bilim adamları hayatın kökeni için bir açıklama bulmanın oldukça kolay olduğunu düşünüyorlardı. Hayatın karbondioksit, oksijen ve nitrojen gibi basit kimyasalların bileşimiyle kolaylıkla oluşturulan protoplazma denilen bir maddeden meydana geldiğini zannediyorlardı." William A. Dembski, James M. Kushiner, Signs of Intelligence, Brazoss Press, ABD, 2001, ss. 103-104; [Bölüm 8: Stephen C. Meyer, Word Games: DNA, Design and Intelligence

Ancak halen Darwin'in varisi olan bir kısım bilim adamları hayatın, atomların, tesadüf eseri kendi kendilerine birleşip kompleks canlılar oluşturdukları görüşüne sahiptirler. Özellikle son 50 yıl içinde moleküler genetik alanında kaydedilen olağanüstü ilerlemeyi göz önüne alırsak, Darwin'in iddialarının varlığını sürdürebilmiş olması son derece şaşırtıcıdır. Bu durum, kendisi de bir evrimci olan Harvard Üniversitesi'nden biyolog ve genetikçi Dr. Richard Lewontin'in bir itirafında da yer alır:

… evrim bir gerçek değil, bir felsefedir. Öncelikli olarak materyalizm gelir (a priori) ve delil, bu değişmez felsefi bağlılığın ışığında tercüme edilir…. Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism By Opening Minds, InterVarsity Press, Illionis, 1997, s. 81

Evrim teorisinin varisleri, materyalizme olan bağlılıkları sebebiyle, bilimin gerçeklerin ortaya koyduğu gerçekleri çoğu zaman kabul edememektedirler. Bu nedenle 19. yüzyılın köhnemiş bilim anlayışını, halen ısrarla günümüze taşımaya çalışmaktadırlar. Ancak gerçekler hiçbir batıl felsefe ile örtülemeyecek kadar açıktır. Kuran'da Allah "hakkı, batıl ile geçersiz kılmak için mücadele edenler" (Kehf Suresi, 56) olacağını bildirmekte ve bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:


Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

Hücre Büyük Bir Şehirden Daha Komplekstir


Evrimci senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, sözde ilkel dünya atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş; yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hücre ortaya çıkmıştır. Oysa hücre, en kalabalık ve en ileri teknolojiye sahip bir şehirden daha kompleks bir yapıya sahiptir. Hücrenin içinde enerji üreten santrallerden protein üreten fabrikalara, ham maddeleri taşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre çözücülere, yoğun ve kesintisiz haberleşme sistemine kadar birçok yapı, kusursuz bir organizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir.

Darwin, teorisini ortaya atarken türlerin çeşitliliğinin mantığını açıklayamamıştı. Açıklayamazdı da, çünkü Darwin'in DNA'dan haberi yoktu. Darwin ne genetik, ne biyomatematik, ne de mikrobiyoloji biliyordu. Bu bilim dalları, Darwin'in yaşadığı dönemde var olmadığından zaten bunları bilmesine de imkan yoktu. Darwin, sahip olduğu kısıtlı imkanlar ile canlılardaki benzerliklere dayanarak hayali çıkarımlar yapmıştı. Yukarıdaki bilim dalları henüz ortaya çıkmadığından hücre hakkında bir çalışma yapmasına da imkan yoktu. Bu bakımdan evrim teorisinin iddialarının ortaya atıldığı dönem, cehaletin boyutlarını görmek açısından oldukça önemlidir.

Evrimcilerin hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddiasına inanmak, yaklaşık 10 milyon nüfuslu İstanbul şehrinin; tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri, elektrik ve su şebekesi, fabrikaları, haberleşme sistemi vs. ile birlikte, tesadüf eseri, fırtına, deprem gibi doğa olayları neticesinde kendiliğinden ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) fizik ve biyoloji alanlarında çalışmalar yapmış olan İsrailli bilim adamı Prof. Gerald L. Schroeder hücredeki düzeni şöyle tarif etmektedir:

Hayatı yönlendiren reaksiyonların karmaşıklığı öylesine şaşırtıcıdır ki... İnsan vücudu, 1027 atomdan oluşan 75 trilyon hücrenin, ortak yaşamsal uyum içerisinde hareket ettiği, iyi düzenlenmiş bir makine ya da etkileyici bir metropol gibi çalışır. Her bir hücrenin hayatı ortaya çıkarmak için bağımsız olarak katkıda bulunması ile birlikte, iki hücrenin aynı anda aynı eylemi yerine getirmelerine nadiren rastlanır.

Bütün 'karmaşasına' rağmen insan vücudunda işler arap saçına dönmez. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı Yüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2003, ss. 58-59


Hücrenin yapısındaki komplekslik, bir şehir merkezindeki yapılanmayı hatırlatır. Ancak hücredeki gözle görülmeyecek boyutlardaki düzen, insanın 100 trilyon hücresinin her birinde ayrı ayrı yer alır.



Astrobiyolog Carl Sagan bir evrimci olmasına rağmen, hücredeki şaşırtıcı düzenden bir sanat eseri gibi bahsetmektedir:

Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlenmiş olur. Basit bir hücrenin bilgi içeriğinin Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer 1012 bit bilgi içerdiği tahmin edilmiştir.

Hücre içindeki çekirdek en önemli genetik malzeme olan DNA'yı taşır. Hücre içindeki mitokondriler besin halindeki glikozu enerji paketlerine dönüştürür. Mikro-tüpler hücrenin her yerine uzanır ve proteinlerin ihtiyaç duyulan maddeleri gerekli alanlara taşıması için hayati yollar meydana getirirler.

Üstelik vücudumuzdaki milyarlarca hücre tüm sistemlerini moleküllerden inşa ederler. Aynı zamanda hücreler kendi içlerinde sürekli bakım ve onarım halindedirler. Bir yandan görevlerini yerine getirirken bir yandan kendilerini yenilerler. Bunların dışında enerjilerini de kendileri elde ederler. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt "Biyolojik enerji dönüşüm sistemi öylesine hayranlık verici ve akıllıca yaratılmıştır ki, enerji mühendisleri bunu sadece etkilenmiş biçimde seyrederler. Şimdiye dek hiç kimse bu ileri derecede minyatür ve son derece verimli mekanizmayı taklit edememiştir." (Werner Gitt, In the Beginning was Information, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 236) derken, hücrenin, insan ürünü bir makineden ne kadar üstün olduğunu vurgulamaktadır.

İster bir çiçek, ister bir civciv isterse bir çocuk olsun, tüm canlıların her bir hücresinde, tüm vücudun detayları DNA üzerinde kodludur.

Bilim yazarı Howard Peth de, Blind Faith: Evolution Exposed (Kör İnanç: Evrim İfşa Edildi) adlı kitabında basit hücre diye bir şey olmadığını şöyle ifade etmektedir:

Eskiden hücrenin bir çekirdek ve sitoplazma 'denizi' içindeki diğer parçalardan meydana geldiği düşünülmekteydi. Fakat hücre içinde büyük alanlar boştu. Şimdi ise bir hücrenin gerçekten 'kovan gibi olduğu' yani hücrenin ve onu barındıran bedenin hayatı için gerekli olan önemli işlevsel birimlerle dolu olduğu bilinmektedir. Evrim teorisi hayatın 'basit' bir hücreden geliştiğini varsayar, fakat günümüzde bilim basit hücre diye bir şey olmadığını göstermektedir.

Sonuç olarak hücreler 19. yüzyılda Darwin döneminde zannedildiği gibi basit jöleler değil, aksine 20. yüzyılda fizikçi, astrobiyolog Prof. Paul Davies'in ifade ettiği gibi en ileri teknolojiye sahip bilgisayarlar ya da kompleks şehirler gibidirler.

CANLILIĞIN BİLGİ KAYNAĞI

Tüm canlıların temel genetik maddesi olan DNA, detaylarına ileriki bölümlerde değineceğimiz kıvrılmış merdivene benzer bir yapıya sahip, çok uzun bir moleküldür. Tüm canlılarda -insanlar, çiçekler, kuşlar, sinekler hatta bakterilerde- DNA bulunmaktadır. DNA, canlı hücresinin özellikleri ve düzgün çalışması ile ilgili gerekli tüm bilgilere sahiptir. Ayrıca canlının nasıl görüneceği, nasıl bir yapıya sahip olacağı, nasıl büyüyeceği, organlarının nasıl çalışacağı hakkında her türlü detay bilgi, DNA'da önceden belirlenmiş olarak bulunmaktadır. Örneğin bir insanın DNA'sı kişinin boyu, göz rengi ve vücut yapısına dair her türlü detayı, vücudun hangi tehlikeler karşısında nasıl bir savunma izleyeceği, hücrenin yapı taşları olan proteinleri nasıl üreteceği gibi bilgileri içerir. Bir gülün DNA'sı da gülün kokusu, rengi, dikenlerinin yapısı, yapraklarının şekli, gövdesinin kalınlığı hakkındaki milyonlarca detaylı bilgiyi şifreli bir şekilde saklar. DNA molekülleri bir nevi, her canlının nasıl inşa edileceğini ve nasıl işlev göreceğini belirleyen kapsamlı planlar, projelerdir.

İnsan kendisinden çok daha fazla akıl sergileyen bu molekülü hücrelerinin her birinde taşımaktadır. Örneğin şu an bu satırları okuyan gözlerinizdeki her hücrenin içinde, DNA zinciri paketlenmiş olarak bulunmaktadır. Parmaklarınızdaki her hücrede, kalp hücrelerinizde, kemik hücrelerinizde kısacası vücudunuzu oluşturan her hücrede DNA molekülü mevcuttur. Üstelik insanın varlığını sürdürmesi için her an görev başındadırlar. Bilgi teorisyeni Prof. Dr. Werner Gitt DNA'daki bilgi kapsamının olağanüstülüğünü şöyle dile getirmektedir:

Protein şifreleyen bölümlerinin yanı sıra, DNA aynı zamanda sayısız miktarda yapısal ve işlevsel bilgiler içerir. Saklı olan bilgi, mitokondri ve ribozom gibi küçük organellerin inşası için gerekli olduğu kadar, büyük organların (örneğin kalp, böbrekler, beyin gibi) ve canlının tüm bedeninin inşası için de gerekli şifreleri içerir. Şimdiye dek hiç kimse inanılmaz derecede kompleks olan bu sistemi deşifre edememiştir. Werner Gitt, The Wonder of Man, Christliche Literatur-Verbreitung e.V., Almanya, 1999, s. 76

Prof. Gitt'in de dikkat çektiği gibi, DNA'daki bilgilerin etki alanı son derece geniştir. DNA sadece fiziksel özellikleri belirlemez; aynı zamanda hem hücre hem de organlar ve sistemler çapında binlerce farklı olayı planlar. Allah'ın DNA'da sakladığı bilgiler sayesinde vücudumuzda gerçekleşen olaylardan çok az bir kısmı, genel hatlarıyla şöyledir:


Bu sistemlerin tüm detayları DNA'daki genetik bilgide kayıtlıdır.

*Kemikler tam olmaları gereken yerde, şekilde ve büyüklükte gelişirler; kafatası, kaburgalar, uyluk kemiği, omurlar hepsi belli bir amaca yönelik fonksiyona, özel bir şekle ve kalınlığa sahiptir. Örneğin omurlar, içlerinden hayati öneme sahip omuriliğin geçebileceği ideal şekle sahiptir. Aynı şekilde kafatası beyni, kaburgalar akciğer ve kalbi korumak üzere özel olarak biçimlendirilmişlerdir. Bunların her birinin dengeli olarak gelişmesi de, yine DNA'da kayıtlı planın bir parçasıdır.

*İnsan bedeninde 206 birbirinden ayrı kemik parçası bir bütün olarak hareket edecek şekilde birbirlerine kaslarla bağlanır. Bu kasların merdiven inip çıkabilmeyi, koşmayı, eğilip kalkmayı sağlayacak esnekliği ve hareket kabiliyeti de DNA'da kayıtlıdır. Allah'ın DNA'da belirlediği bilgiler sayesinde, kaslar isteklerimiz doğrultusunda hareket eder. Böylece insan su bardağını tutabilir, kitabın sayfalarını çevirebilir, koltukta düşmeden oturabilir ya da kilolarca ağırlıktaki paketleri taşıyabilecek güce sahip olabilir.

*Kemiklerin arasında sürtünmeyi engelleyen kıkırdaklar da, şekil, yapı ve konumları açısından çok özel dokulardır. Örneğin dizlerdeki kıkırdaklar tampon görevi görerek, onlarca kilo ağırlığındaki vücut ağırlığının hissetmeden taşınmasını sağlarlar. Bunların ayrıntılı planı da DNA'da kayıtlı bilgilerdir.

İnsan vücudunun esnekliğini mümkün kıla, eklemlerin yapısı da, DNA’da kodludur.

*Yaklaşık 100.000 km uzunluğunda, içinde hayati bir sıvı olan kanı taşıyan damarlar, vücuttaki her noktaya ulaşarak, tüm dokuların kanla beslenmesini sağlarlar.

Damarlar hücrelere her zaman temiz kan ve oksijen taşırken, bir yandan da kirlenen kanı toplarlar. Kalbin özel pompalama sistemi ile ortaklaşa çalışan ve bir kısmı saç telinden ince olan damarlar, göz kapağından parmak ucuna, beyinden böbreklere kısacası vücudun her köşesine kanı ulaştırırlar.

*Sinirlerin adeta bir ağ gibi vücudu kaplamasını, vücudun sinirler aracılığıyla algıladığı değişikliklere hızla tepki vermesini ve farklı kısımlarının tek bir beden olarak çalışmasını sağlarlar.

*Vücuttaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücrenin hepsi, temelde aynı mekanizmalara sahip olmasına rağmen, çok çeşitli faaliyetleri vardır. Örneğin bir karaciğer hücresi milisaniyeler (saniyenin binde biri) içinde 500 farklı kimyasal işlem gerçekleştirirken, bir kalp hücresi ömür boyu elektrik üretebilmektedir.


*İnsanın bulunduğu yerden kalkıp yürümesi, ayakta durması, nefes alması, gözlerini açıp kapaması, kısacası hayatta olması için gereken enerjinin üretimi de hücrede kayıtlı planın bir parçasıdır. Hücrelerin her biri yenen besinlerden en fazla enerjiyi nasıl elde edeceklerini ve bu enerjiyi en verimli nasıl kullanacaklarını bu plan sayesinde bilirler.

*Kendisi de etten oluşan midenin, etleri sindiren asitler salgılarken kendisini parçalamayan bir sisteme sahip olması, kesilen derinin onarımında kanın pıhtılaşması için 20 kadar enzimin harekete geçmesi, DNA'da kayıtlı tedbirlerden sadece birkaçıdır.


Bu sistemlerin de, yapılarından, görevlerine her türlü bilgi, DNA'da mevcuttur.

*Hücreler arasındaki üstün bir haberleşme sistemi olan ve tüm vücut dengelerinin ayarlanmasını sağlayan hormonal sistem de, DNA'da belirlenmiş bilgiler doğrultusunda işlev görür. Vücutta hangi maddelerin ne kadar kullanılacağı, fazlasının nasıl depolanacağı ya da vücuttan nasıl atılacağı da bu belirli plan dahilindedir.


*Diğer taraftan DNA, bağışıklık sistemindeki hücreler arasında bilgi alışverişinin nasıl yapılacağını da belirler. Örneğin yara gibi bir doku bozukluğu söz konusu olduğunda, bağışıklık sistemine ait reaksiyonlar başlar. Savunma hücreleri, yaradan nüfuz eden mikroplara karşı saldırıda bulunabilmek için en kısa zamanda yer tespiti yaparlar. Sonra tehlike oluşturan durumu analiz ederek, mikroplara karşı savaşı başlatan mesajlar gönderirler.


Daha üzerine kütüphanelerce bilgi yazılabilecek detay içeren insan vücudunun bilinen ve henüz bilinmeyen incelikleri, DNA olarak ifade edilen bilgi bankasında kayıtlı bir planın parçalarıdır. Kısacası DNA'lar, canlılarda adeta mimar, mühendis, koku eksperi, botanikçi, laborant, iç mimar, desinatör, ressam, doktor ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz birçok usta sanatçı ve bilim adamının görevini üstlenen bir planlama merkezi olarak görev alırlar. Bu satırları okumanız, görmeniz, nefes almanız, düşünmeniz, kısaca var olmanız ve varlığınızı sürdürmeniz için her an görev başında olan bu molekülleri Yüce Rabbimiz Allah yaratmaktadır ve her an denetimi altında tutmaktadır. Bu gerçek, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:


"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)


DNA'daki bilgileri son derece basit bir örnek olan bir kitapla karşılaştıralım. Bir kitabın kendi kendine ortaya çıkmasının mümkün olmadığı açık bir gerçektir. Bunun bir şekilde mümkün olduğunu varsayarsak bile, bu kitapta yazılanların anlamlı bilgiler içermesi kesinlikle ihtimal dışı olacaktır. Prof. Phillip Johnson bu örnek üzerinden rastgele tesadüflerin böyle bir gücü, becerisi, aklı olmayacağından şöyle söz etmektedir:


... hemen hemen herkes harfleri, boşlukları, noktalama işaretlerini rastgele bir şekilde birleştirerek normal uzunlukta tutarlı ve mantıklı bir kitap meydana getirmenin aslında imkansız olduğu konusunda hemfikirdir. Hatta "Başlangıçta kelime vardı" gibi tek bir cümlenin, harflerin ve kelime aralıklarının rastgele bir karışımının saçılması sonucu ortaya çıkması da tamamen olanaksızdır. Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism by Opening Minds, InterVarsity Press, Illionis, 1997, s. 73.


Kuşkusuz DNA'daki kayıtlı bilgi "Başlangıçta kelime vardı" cümlesi ile kıyas edilemeyecek kadar kompleks bir yapıya sahiptir ve bu kompleks yapının kendiliğinden ya da "tesadüfen" oluşmuş olması kesinlikle mümkün değildir. Üstelik milyonlarca yıldır, milyarlarca canlının sahip olduğu trilyonlarca DNA, mükemmel bir sistemle şifrelenmekte, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mekana sığdırılmakta ve en akılcı şekilde kullanılmaktadır. Öyleyse insanı da, onun hücresini de, DNA'sını da kusursuz ve mükemmel bir şekilde planlayıp düzenleyen bir Yaratıcı vardır. O Yaratıcı sonsuz güç sahibi Allah'tır.



Bunun aksini iddia etmek, gerçekleri, aklı ve mantığı yok saymaktır.

Oysa, harflerin kendi kendilerine dizilip üç küçük kelimeyi bile yazabilmelerinin imkansız olduğunu hemen söyleyecek birçok kişi, milyarlarca atomun tek tek özel bir dizilimle biraraya gelip kütüphanelerce bilgiye sahip bir molekül oluşturmasının "tesadüfler" sonucu olduğu aldatmacasını itiraz etmeden dinleyebilmektedir. İşte bunun tek nedeni Darwinizm'e olan körü körüne bağlılıktır. Bu tutucu bağlılık, zeka sahibi kimi insanların apaçık olan Yaratılış gerçeğini görmelerini engellemekte, onları en akıl dışı inanışlara yöneltmektedir. Bu ön yargıdan kurtulan, aklı ve vicdanı ile düşünen her insan, DNA gibi sınırsız bir bilgi bankasının ancak Allah'ın yaratmasıyla var olabileceğini açıkça görecektir.


Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 170-171)

DNA MOLEKÜLÜNÜN MUCİZEVİ YAPISI

Bu bölümde DNA molekülünün kimyasal yapısından bahsedeceğiz. Ancak bundaki amaç, pek çok biyoloji kitabında olduğu gibi sadece bilgi aktarmak değildir. Bu bilgilere yer verilmesindeki sebep, insanın yaratılışındaki detayları, varlığının ne kadar hassas bir düzen üzerine kurulu olduğunu göstermek; böylece Rabbimiz'in büyüklüğünü ve insanlar üzerindeki rahmetini gereği gibi takdir edebilmektir.

Kimi insanlar teknik detaylardan mümkün olduğunca uzak durmak ister ve bunlar üzerinde zihin yormak istemez. Ancak bu yüzeysel bakış açısı söz konusu kişilerin yorumlarına, teşhislerine, ifadelerine yansır. Halbuki karşımıza çıkan her detayın yaratılışında üstün bir hikmet bulunmaktadır ve her detay bir amaçla var edilmiştir. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarda bulun. Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi'dir. (Hicr Suresi, 85-86)

Şimdi yeryüzündeki milyarlarca insandan her birinin, trilyonlarca hücresinde bulunan DNA'nın yaratılışındaki detaylardan bir kısmını birlikte görelim.

DNA Sarmalının Kimyasal Yapısı

DNA (Deoksiribo nükleik asit); karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan ve hücrenin bütün hayati fonksiyonlarında rol alan dev bir moleküldür. İnsana ait bir DNA molekülünde bu atomlardan milyarlarca bulunur14 ve her insanda kişinin kendisine özel bir biçimde düzenlenmiştir. DNA, bu molekülün kimyasal yapısını ifade eden deoksiribo (D), nükleik (N), asit (A) kelimelerinin kısa yazılımıdır.

Her insan hücresinin çekirdeğindeki DNA molekülü, 5 mikron (mikron: milimetrenin binde biri) çapında, minik bir top halinde sarılı duran "nükleik asit"ten oluşur. Nükleik asitler, vücudumuzun sadece %2'sini oluşturan ancak son derece önemli bileşiklerdir. Nükleik asitlerin temel yapı birimi ise "nükleotid"lerdir. Nükleotidlerden 6.000.000.000 (milyar) kadarı kimyasal olarak çifte sarmal şeklinde birleşerek DNA'yı meydana getirirler.

Sarmal şeklinde bir merdiven yapısına sahip olan DNA molekülü, bilim adamlarını şaşırtan bir mimari düzene sahiptir. Merdivenin yan tarafları, farklı türdeki "şeker" ve "fosfat"tan oluşan DNA molekülünün omurgasıdır. Basamaklar ise "baz" adı verilen ve birbirine bağlanan dört kimyasal madde çiftinden meydana gelmektedir: Adenin, timin, sitozin ve guanin. Bazlar karbon, oksijen, hidrojen ve nitrojen içeren 12 ila16 atomdan meydana gelen moleküllerdir. Bu kimyasallar da DNA sarmalı üzerinde özel bir dizilime sahiptir. Bunların dizilimi sadece iki türde eşleşme ile mümkündür: Adenin (A) daima timinle (T) ve sitozin (C) daima guaninle (G) bağlanmaktadır. The Incredible Machine, National Geographic Society, Washington DC., 1986, s. 43

Bilim adamları DNA'yı oluşturan atomların, nükleotidleri meydana getirmek üzere nasıl özel bir dizilimle birleştiklerini tespit etmişlerdir. Ancak canlılığın yapıtaşlarının yapısını bilmekle, bunları meydana getirmek bir değildir. Nitekim bilim adamları ellerinde doğru malzemeler -atomlar ve bunları biraraya getirecek teknoloji- olmasına karşın, hiçbir şekilde canlılığın DNA molekülünü oluşturamamaktadırlar.



Kuran'da Rabbimiz şöyle bildirmektedir:
Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 68) Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'ndan başka İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi atomların diziliminde özel bir yaratılış görülür. Her bir nükleotid içerisinde yaklaşık 34 atom bulunmaktadır. DNA'da toplam 6 milyar nükleotid olduğuna göre, (34 x 6.000.000.000) 204 milyar atomun DNA molekülünü oluşturmak için kimyasal olarak birleşmesi gereklidir.19 Eğer bir saniyede bir atom üzerinde işlem yapabilseydiniz ve günde 8 saat, yılda 350 gün çalışabilseydiniz, sadece tek bir DNA molekülünü üretmeniz 20.000 yıldan daha fazla sürecekti. Akıl sahibi bir insan bile bunu yapamazken, DNA molekülünün, tesadüfler sonucu kendi kendine oluştuğu nasıl düşünülebilir? Elbette ki bu imkansız bir durumdur. Ayrıca hatırda tutulması gereken bir nokta da, DNA molekülleri olmaksızın canlıların yaşamasının mümkün olmadığıdır. Hatta DNA'nın yapısında meydana gelen en ufak bir yanlış dahi ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Tanınmış bilim yazarı Richard Milton durumu şöyle anlatmaktadır:



… her bir nükleozitin [nükleotidin fosfat bağlanmamış hali] doğru sırada "yazılması" ve DNA molekülü içinde tam olarak doğru yerde bulunması gerekir ve daha önce tanımlandığı gibi, insanlar, hayvanlar ve bitkilerdeki başlıca işlev bozukluklarına tek bir DNA molekülü, ya da o molekül içindeki tek bir nükleozitin yokluğu ya da yanlış yerleştirilmesi neden olmaktadır.

DNA şeridinde bulunan her baz dizilimi -adenin, timin, sitozin ve guanin nükleotidlerinin dizilimi- hücre çekirdeğindeki genetik metni oluşturur ve hayati öneme sahip proteinleri inşa etmek için ihtiyaç duyulan bilgiyi içerir. Bu bakımdan DNA'nın bir yandan düzenli yapısını korurken, bir yandan da bilgi çeşitliliğine izin verecek bir dizilime sahip olması, son derece dikkat çekici bir durumdur.

Her bir nükleotid içerisinde yaklaşık 34 atom bulunmaktadır. DNA'da toplam 6 milyar nükleotid olduğuna göre, (34 x 6.000.000.000) 204 milyar atom, Yüce Rabbimiz'in dilemesiyle bir insanı oluşturacak şekilde birbirlerine bağlanır.