Have an account?




EVRENİN DERİNLİKLERİNDEN DNA MOLEKÜLÜNE

Bu sitenin konusu olan DNA, çıplak gözle görmenin mümkün olmadığı küçüklükteki hücrelerimizin bilgi bankasıdır. Etrafımızdaki canlılara ait bilgiler, her canlının kendi hücrelerinden her birinin içindeki "DNA" denilen bu bilgi bankasında saklıdır. Bir gülün, bir portakalın, bir serçenin, bir kaplanın ya da bir insanın tüm yapısal özellikleri, onları oluşturan hücrelerin çekirdeklerinde bulunur. Elinize şöyle bir bakın. Elinizi oluşturan milyonlarca hücrenin her birinde de bu bilgi depoları mevcuttur.


Bu sitedeki bilgiler, gözle görülmeyen boyuttaki, ancak içeriği ve taşıdığı bilgi kapasitesi açısından, on binlerce kitaptan oluşan bir kütüphane boyutlarındaki moleküller hakkındadır. Bir yandan ancak milyonlarca defa büyüterek gözlemleyebildiğimiz DNA'nın mucizevi yönlerini incelerken, bir yandan da canlılığın, böylesine küçük boyuttaki bir parçasının, evrim teorisini nasıl çıkmaza soktuğunu göreceğiz.

Bu olağanüstü yapıların detaylarını incelerken, alemlerin Rabbi olan Allah'ın sonsuz büyüklüğünü, ilminin benzersizliğini, genişliğini ve O'nun yarattıkları üzerindeki hakimiyetini daha derinlemesine düşünme imkanı bulacağız.

Ancak 20. yüzyılda keşfedilen DNA'yı incelemeden önce, kısaca içinde yaşadığımız ve her geçen gün yeni bir köşesi keşfedilen evreni düşünelim. Birbirlerinden yüz binlerce ışık yılı uzaklıktaki milyarlarca galaksi... Kavrama sınırlarımızı zorlayan genişlikteki bu galaksileri dolduran milyonlarca yıldız... İç içe geçmiş bir düzende, binlerce kilometre hızla sürekli olarak dönen, fakat birbirlerine hiçbir zaman çarpmayan devasa gezegenler... İşte biz burada, bu gezegenlerden küçük bir tanesi üzerinde nokta kadar bile yer tutmayan insanın yapı taşı olan hücreyi, elektron mikroskobu altında inceliyoruz.

Yaşamı elverişli kılan koşulların her biri, canlılık için vazgeçilmezdir. Dünya Allah'ın rahmeti ile özel olarak var olan ve varlığını sürdüren bir ortamdır. 20. yüzyılın en önemli bilim adamlarından Albert Einstein, insanın evrendeki düzeni kavramasının güçlüğünü şu sözleriyle ifade etmiştir:

İnsan aklı evreni kavrayabilecek kapasiteye sahip değildir. Sanki çok büyük bir kütüphaneye giren küçük bir çocuk gibiyiz. Kütüphanenin duvarları farklı dillerdeki kitaplarla kaplanmış. Çocuk, bu kitapların birileri tarafından yazıldığını bilir. Ancak kim tarafından ve nasıl yazıldığını bilmez. Hangi dillerde yazılmış olduklarını anlamaz. Fakat çocuk, kitapların düzeninde belirli bir plan olduğunu fark eder... akıl almaz bir düzendir bu. http://www.simpletoremember.com/vitals/einstein.htm





İnsan, uçsuz bucaksız evrende tek bir nokta kadar bile alan kaplamaz. Aşağıdaki resimleri incelediğinizde bu gerçeği daha iyi anlayacaksınız. Allah, uzaydan atomaltı parçacıklara kadar uzanan sistemde mükemmel bir düzen yaratmıştır. Devasa büyüklükteki galaksilerde de, mikroskobik boyutlardaki hücrede de çok ince hesaplar hakimdir.

Evrendeki herşeyi kusursuz bir yaratılışla var eden Rabbimiz’in sanatı bedenimizde de, atomlarda da, yıldızlarda da en mükemmel şekilde tecelli etmektedir. Bize düşen sorumluluk ise, yaşam için böylesine kusursuz bir evren yaratan Rabbimiz’e şükretmektir. Allah Kuran’da yıldızlar hakkında şöyle bildirmiştir:

“Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir. (Vakıa Suresi, 75-76)

100 bin ışık yılı uzaklıkta, Güneş, Dünya ve Ay’ın da içinde yer aldığı Samanyolu, en az 100 milyar yıldızıyla, evrendeki en büyük galaksilerden biridir.

Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır... (Nahl Suresi, 12)

10 milyon ışık yılı uzaklıkta ancak bir nokta olarak görünen Samanyolu’nun evrendeki milyonlarca galaksiden yalnızca biri olduğunu düşündüğünüzde, Allah’ın yaratma gücünün büyüklüğünü daha iyi kavrayabilirsiniz.

Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. (Naziat Suresi, 27)


Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru."

(Al-i İmran Suresi, 191)

1 nanometre = 1 metrenin milyarda biri

1 pikometre = 1 metrenin trilyonda biri

1 femtometre = 10 -15 m = 0,000000000000001 m

1 attometre = 10 -18 m = 0,000000000000000001 m

DNA, hücre çekirdeğinde bulunan ve vücudun tüm bilgisini taşıyan şifreleri içerir.

İnsanın tek bir DNA molekülünde tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur. Kromatin, hücre çekirdeğinin içinde yer alan DNA'da bulunan ince iplikçik şeklinde yapılardır. İnceliklerinden dolayı mikroskop altında görülemezler. Ancak hücre bölünmesi sırasında kromatin genişler ve daha kalın bir iplikçik halini alır. Böylece mikroskop altında görülebilirler.

Tüm bu resimlerde gördüğümüz gibi, en büyüğünden en küçüğüne kadar çevremizi kuşatan yapıların veya sistemlerin hangisine bakarsak bakalım mutlaka çok büyük bir mucize ile karşı karşıya geliriz. Burada önemli olan, bu mucizeleri fark etmektir.

Çünkü bir mucize ne kadar açık ve büyük olursa olsun, bu mucizeden Allah'ın varlığına ve sonsuz büyüklüğüne varabilmek ancak iman edenlere özgü bir ayrıcalıktır.

Bu olağanüstü ortamın içinde tam ihtiyacı olan sistemlerle donatılmış insan, bedeni hakkında detaylı bilgi edindikçe ne denli mucizevi bir şekilde hayatını sürdürdüğünü görecektir. Hayatın akışına kendini kaptırarak düşünmeden yaşayan pek çok kişi, vücudundaki gizli sistemleri keşfettikçe, varoluş amacını düşünecek ve kendisini yaratan Allah'a karşı sorumluluklarının bilincine varacaktır. Nitekim kimi bilim adamları, Allah'ın ilminin büyüklüğünü, yaratışındaki mükemmelliği görerek Allah'ın varlığına iman etmişlerdir. Kimileri ise vicdanları kabul ettiği halde, gururları nedeniyle Allah'a muhtaç yaşadıklarını göz ardı ederek direnmektedirler. Ancak gerçeklere karşı direnmek, içinde bulundukları durumu değiştirmeyecektir. Allah bazı insanlardaki bu yaklaşımı Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 42)

Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. (Fatır Suresi, 15)

BİLİNEN EN GELİŞMİŞ BİLGİ BANKASI DNA

Gelişen bilimin ortaya çıkardığı gerçek, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz bir düzenliliğe ve son derece kompleks yapılara sahip olduklarıdır. Bu ise canlıları üstün güç ve ilim sahibi olan Rabbimiz'in yarattığının apaçık bir delilidir. Yaratıcımız olan Allah'ın varlığını redderek tesadüflere bel bağlayan evrim teorisi de, ortaya atıldığı tarihten bu yana, en sarsıcı darbelerden birini moleküler biyoloji alanındaki gelişmelerle birlikte almıştır. Çünkü moleküler biyoloji, canlılığın kökeninin sözde basit yapılara dayandığını öne süren Darwinizm'in iddialarını tartışmasız delillerle temelinden çürütmektedir. Bilim adamları, hücre içinde, "moleküler makine" olarak ifade ettikleri kompleks yapılar keşfettikçe, bunların rastlantılar sonucu oluşamayacağını açıkça görmüşlerdir.

Bu yapılardan biri 1950'lerde elektron mikroskobunun icadıyla keşfedilen, hücrenin bilgi bankası, DNA'dır. DNA, her hücrede bulunan, muhteşem bir düzene sahip, dev bir moleküldür. Bu uzun molekül zinciri üzerinde, o hücrenin -ve hücrenin ait olduğu canlının- tüm fiziksel ve kimyasal yapısına ait bilgiler şifrelenmiş şekilde bulunmaktadır. Ancak hücrenin içinde böyle bir bilgi bankası bulunması tek başına bir şey ifade etmez. Bu bilgi bankasının içindeki bilgilerin gerektiği şekilde okunması ve elde edilen bilgiye göre üretim yapılması zorunludur. Cansız maddelerin şifre yazması, şifre çözmesi, aşamalı tedbirler alması, elindeki bilgiye zarar gelmemesi için sistem kurması mümkün değildir. Bunları, topraktaki elementlerden meydana gelen moleküllerin kendi kendilerine yapması beklenemez.


Ancak Darwinistler, evrim teorisine öylesine kesin bir tutuculukla bağlıdırlar ki, detaylarına ileriki bölümlerde değineceğimiz bu gerçeği inkar ederler. Herşeyin tesadüfen olduğuna kendilerini ve diğer insanları inandırmak uğruna, akıl ve mantıkla çelişen, bilimsellikten tamamen uzak iddialarını ısrarla savunurlar. Ancak Nobel ödülü sahibi biyokimyacı ve DNA'yı keşfeden bilim adamlarından biri olan Francis Crick, kendisi de evrimci olmasına rağmen, Life Itself (Hayatın Kendisi) adlı kitabında gerçekleri şöyle kabul etmektedir:
Bugün sahip olduğumuz bilgiler ışığında dürüst bir adam ancak şunu söyleyebilir: Bir anlamda hayat mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Evrimci görüşleriyle tanınan Richard Dawkins ise, hücre içinde saklı bu kompleksliği şu ifadelerle dile getirmektedir:

Fizik kitapları karmaşık olabilir, ama... bir fizik kitabının anlattığı nesne ve olgular, o kitabın yazarının bedenindeki tek bir hücreden daha basittir. Ve bu yazar, çoğu birbirinden farklı olan, ince bir mimari ve kusursuz bir mühendislik ile, bir kitap yazabilecek yetenekte, çalışan bir makine halinde organize olmuş trilyonlarca hücreden oluşmaktadır... Tek bir insan hücresinde Britanica Ansiklopedisi'nin otuz cildini, hatta 3-4 kat fazlasını depolayacak kadar bilgi kapasitesi mevcuttur. Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, W. W. Norton & Co. New York, 1996, ss. 2-3, 115-116


20-25 sene evvel, masanızda bir CD bulsaydınız, bu cisimle ilk defa karşılaşmış olmanıza rağmen, bu cismin varlığını hiçbir şekilde tesadüflerle açıklamaya çalışmazdınız. İncecik ve dümdüz yuvarlak bir plastik parçası olsa bile, şeklindeki düzgünlük size bunun belli bir amaçla, akıl ve bilgi sahibi bir insan tarafından yapıldığı izlenimini verir. Bunun planını çizen, bunu imal eden ve masanıza bırakan kişiyi görmeseniz bile, metal ve plastik malzemelerin kendiliğinden, tesadüf eseri böyle kusursuz bir şekil aldığını iddia etmezsiniz.

Bir de bu cismin yapısını detaylı incelediğinizi ve üzerinde girinti ve çıkıntılardan oluşan, "0" ve "1" sayıları ile kodlu bilgiler olduğunu öğrenseniz ne düşünürdünüz? İlk bakışta düz bir yuvarlak plaka gibi görünmesine rağmen, bu diski bir stadyum büyüklüğüne getirecek olursanız, üzerindeki girintiler yaklaşık bir kum tanesi büyüklüğünde olacaktır. Tüm bu girinti çıkıntılar, yazı, ses ve görüntü içeren bilgilerin kodlanmış halini oluşturur. Bu yuvarlak malzemenin içine onlarca kitaplık bilginin sığdırılması, kuşkusuz burada akıl ve bilgi sahibi insanların emeğinin olduğunu açıkça ortaya koyar ve kimse de bunun aksini iddia etmeye kalkmaz. Tam tersine burada çok üstün bir teknoloji olması -bilginin sıkıştırılmış bir hacimde kaydedilmesi, şifrelenmesi, saklanması gibi aşamalar- söz konusu CD'nin bilinçli bir şekilde var olduğunun, bir amaç için üretildiğinin delilleridir.

Ancak düz bir plastik parçası için tesadüf iddiasını imkansız gören bazı kişiler, DNA'daki mükemmel yaratılış karşısında aynı dürüstlükle konuşmazlar. Binlerce ciltlik ansiklopediyi kapsayacak bilginin gözle görülmeyen bir boyuta, en ideal şekilde sıkıştırıldığı ve şifrelendiği DNA molekülünün, tesadüf eseri oluştuğunu öne sürerler. Kaldı ki bir CD'yi yapan ve içine bilgileri yazan insanın beyni de, DNA'nın içerdiği bilgiler sayesinde işlev gören hücrelerden oluşmaktadır. Bunun mantıksızlığı ortadadır. Nasıl ki bir CD içindeki bilgiler, insana birileri tarafından oraya yazıldıklarını düşündürüyorsa, bundan çok daha üstün bir teknolojiyle, kapsamlı bir bilgi bankası içeren DNA da, üstün bir aklın, yaratılışın varlığını gösterir. Bu akıl, Yüce Rabbimiz'in sonsuz aklıdır. DNA da, yaratılışındaki üstünlüğü 20. yüzyıl teknolojisi ile kavrayabildiğimiz, Allah'ın bir mucizesidir. Rabbimiz yarattığı varlıkların amacını bir ayette şöyle bildirmektedir:

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)

HÜCRENİN 20. YÜZYILDA KEŞFEDİLEN YÖNLERİ

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında moleküler biyoloji alanındaki ilerlemeler, hücre içerisindeki minyatür dünyayla ilgili bakış açısını tümüyle değiştirmiştir. Bugün gelişen teknoloji ile insanlar, hücrenin sahip olduğu kusursuz ve kompleks mekanizmalardan haberdar oldular. Böylece bunların tesadüfen veya zamanla kendi kendilerine var olamayacaklarını anladılar. Hücreyi oluşturan sistemlerin pek çoğu, ışığın görülebilir dalga boyunun altındadır. Hücrenin bazı detayları ancak X-ışını kristalografisi denilen ileri tekniklerle incelenebilmektedir.

Ancak Darwin'in teorisini ortaya attığı dönem, değil DNA gibi bir molekülün sarmal yapısı ve bilgi kapasitesinin incelenmesi, hücrenin temel yapısının dahi anlaşılamadığı son derece geri bir bilim düzeyine sahipti. James Watson ve Francis Crick, DNA'nın sarmal yapısını, Darwin'in Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı kitabının yayınlanmasından neredeyse 100 yıl sonra ortaya çıkardılar. O zamandan bu yana moleküler biyolojide kaydedilen ilerlemeleri Darwin'in kendi döneminde öngörmesine olanak yoktu. Bu bakımdan temelden geçersiz bilgi ve varsayımlar üzerine kurulan evrim teorisinin, DNA gibi, bilim adamlarını halen hayranlık içinde bırakan bir yapının varlığını açıklayamayacağı ortadadır. Cambridge Üniversitesi'nden felsefeci Dr. Stephen C. Meyer, günümüz bilimini Darwin dönemi ile kıyaslarken şunları ifade etmektedir:

20. yüzyılın son yarısında moleküler biyoloji ve biyokimyadaki gelişmeler, hücre içindeki minyatür dünya ile ilgili anlayışımızı tamamen değiştirdi. Yapılan araştırmalar hayatın temel birimleri olan hücrelerin, kendi içindeki süreçleri düzenlemek amacıyla bilgiyi sakladığını, ilettiğini ve düzenleyip kullandığını ortaya çıkarmıştır… Günümüzde biyologlar, hücrelerden "gerçek zamanlı dağıtıcı bilgisayarlar" ya da "kompleks bilgi işlem sistemleri" olarak söz etmektedir... Darwin'in elbette bu inceliklerden kesinlikle haberi yoktu, bunların kökenini açıklamayı da denememişti. Bunun yerine biyolojik evrim teorisiyle hayatın "birkaç basit biçimden" başlayıp, zamanla daha kompleks hale geldiğini açıklamaya çalışmıştı... 1870 ve 1880'lerde bilim adamları hayatın kökeni için bir açıklama bulmanın oldukça kolay olduğunu düşünüyorlardı. Hayatın karbondioksit, oksijen ve nitrojen gibi basit kimyasalların bileşimiyle kolaylıkla oluşturulan protoplazma denilen bir maddeden meydana geldiğini zannediyorlardı." William A. Dembski, James M. Kushiner, Signs of Intelligence, Brazoss Press, ABD, 2001, ss. 103-104; [Bölüm 8: Stephen C. Meyer, Word Games: DNA, Design and Intelligence

Ancak halen Darwin'in varisi olan bir kısım bilim adamları hayatın, atomların, tesadüf eseri kendi kendilerine birleşip kompleks canlılar oluşturdukları görüşüne sahiptirler. Özellikle son 50 yıl içinde moleküler genetik alanında kaydedilen olağanüstü ilerlemeyi göz önüne alırsak, Darwin'in iddialarının varlığını sürdürebilmiş olması son derece şaşırtıcıdır. Bu durum, kendisi de bir evrimci olan Harvard Üniversitesi'nden biyolog ve genetikçi Dr. Richard Lewontin'in bir itirafında da yer alır:

… evrim bir gerçek değil, bir felsefedir. Öncelikli olarak materyalizm gelir (a priori) ve delil, bu değişmez felsefi bağlılığın ışığında tercüme edilir…. Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism By Opening Minds, InterVarsity Press, Illionis, 1997, s. 81

Evrim teorisinin varisleri, materyalizme olan bağlılıkları sebebiyle, bilimin gerçeklerin ortaya koyduğu gerçekleri çoğu zaman kabul edememektedirler. Bu nedenle 19. yüzyılın köhnemiş bilim anlayışını, halen ısrarla günümüze taşımaya çalışmaktadırlar. Ancak gerçekler hiçbir batıl felsefe ile örtülemeyecek kadar açıktır. Kuran'da Allah "hakkı, batıl ile geçersiz kılmak için mücadele edenler" (Kehf Suresi, 56) olacağını bildirmekte ve bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:


Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

Hücre Büyük Bir Şehirden Daha Komplekstir


Evrimci senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, sözde ilkel dünya atmosferinde birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş; yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk canlı hücre ortaya çıkmıştır. Oysa hücre, en kalabalık ve en ileri teknolojiye sahip bir şehirden daha kompleks bir yapıya sahiptir. Hücrenin içinde enerji üreten santrallerden protein üreten fabrikalara, ham maddeleri taşıyan kargo sisteminden DNA'yı tercüme eden şifre çözücülere, yoğun ve kesintisiz haberleşme sistemine kadar birçok yapı, kusursuz bir organizasyon içinde sürekli faaliyet halindedir.

Darwin, teorisini ortaya atarken türlerin çeşitliliğinin mantığını açıklayamamıştı. Açıklayamazdı da, çünkü Darwin'in DNA'dan haberi yoktu. Darwin ne genetik, ne biyomatematik, ne de mikrobiyoloji biliyordu. Bu bilim dalları, Darwin'in yaşadığı dönemde var olmadığından zaten bunları bilmesine de imkan yoktu. Darwin, sahip olduğu kısıtlı imkanlar ile canlılardaki benzerliklere dayanarak hayali çıkarımlar yapmıştı. Yukarıdaki bilim dalları henüz ortaya çıkmadığından hücre hakkında bir çalışma yapmasına da imkan yoktu. Bu bakımdan evrim teorisinin iddialarının ortaya atıldığı dönem, cehaletin boyutlarını görmek açısından oldukça önemlidir.

Evrimcilerin hücrenin tesadüfen meydana geldiği iddiasına inanmak, yaklaşık 10 milyon nüfuslu İstanbul şehrinin; tüm binaları, otoyolları, taşıma sistemleri, elektrik ve su şebekesi, fabrikaları, haberleşme sistemi vs. ile birlikte, tesadüf eseri, fırtına, deprem gibi doğa olayları neticesinde kendiliğinden ortaya çıktığını iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) fizik ve biyoloji alanlarında çalışmalar yapmış olan İsrailli bilim adamı Prof. Gerald L. Schroeder hücredeki düzeni şöyle tarif etmektedir:

Hayatı yönlendiren reaksiyonların karmaşıklığı öylesine şaşırtıcıdır ki... İnsan vücudu, 1027 atomdan oluşan 75 trilyon hücrenin, ortak yaşamsal uyum içerisinde hareket ettiği, iyi düzenlenmiş bir makine ya da etkileyici bir metropol gibi çalışır. Her bir hücrenin hayatı ortaya çıkarmak için bağımsız olarak katkıda bulunması ile birlikte, iki hücrenin aynı anda aynı eylemi yerine getirmelerine nadiren rastlanır.

Bütün 'karmaşasına' rağmen insan vücudunda işler arap saçına dönmez. Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı Yüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2003, ss. 58-59


Hücrenin yapısındaki komplekslik, bir şehir merkezindeki yapılanmayı hatırlatır. Ancak hücredeki gözle görülmeyecek boyutlardaki düzen, insanın 100 trilyon hücresinin her birinde ayrı ayrı yer alır.



Astrobiyolog Carl Sagan bir evrimci olmasına rağmen, hücredeki şaşırtıcı düzenden bir sanat eseri gibi bahsetmektedir:

Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlenmiş olur. Basit bir hücrenin bilgi içeriğinin Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer 1012 bit bilgi içerdiği tahmin edilmiştir.

Hücre içindeki çekirdek en önemli genetik malzeme olan DNA'yı taşır. Hücre içindeki mitokondriler besin halindeki glikozu enerji paketlerine dönüştürür. Mikro-tüpler hücrenin her yerine uzanır ve proteinlerin ihtiyaç duyulan maddeleri gerekli alanlara taşıması için hayati yollar meydana getirirler.

Üstelik vücudumuzdaki milyarlarca hücre tüm sistemlerini moleküllerden inşa ederler. Aynı zamanda hücreler kendi içlerinde sürekli bakım ve onarım halindedirler. Bir yandan görevlerini yerine getirirken bir yandan kendilerini yenilerler. Bunların dışında enerjilerini de kendileri elde ederler. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt "Biyolojik enerji dönüşüm sistemi öylesine hayranlık verici ve akıllıca yaratılmıştır ki, enerji mühendisleri bunu sadece etkilenmiş biçimde seyrederler. Şimdiye dek hiç kimse bu ileri derecede minyatür ve son derece verimli mekanizmayı taklit edememiştir." (Werner Gitt, In the Beginning was Information, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 236) derken, hücrenin, insan ürünü bir makineden ne kadar üstün olduğunu vurgulamaktadır.

İster bir çiçek, ister bir civciv isterse bir çocuk olsun, tüm canlıların her bir hücresinde, tüm vücudun detayları DNA üzerinde kodludur.

Bilim yazarı Howard Peth de, Blind Faith: Evolution Exposed (Kör İnanç: Evrim İfşa Edildi) adlı kitabında basit hücre diye bir şey olmadığını şöyle ifade etmektedir:

Eskiden hücrenin bir çekirdek ve sitoplazma 'denizi' içindeki diğer parçalardan meydana geldiği düşünülmekteydi. Fakat hücre içinde büyük alanlar boştu. Şimdi ise bir hücrenin gerçekten 'kovan gibi olduğu' yani hücrenin ve onu barındıran bedenin hayatı için gerekli olan önemli işlevsel birimlerle dolu olduğu bilinmektedir. Evrim teorisi hayatın 'basit' bir hücreden geliştiğini varsayar, fakat günümüzde bilim basit hücre diye bir şey olmadığını göstermektedir.

Sonuç olarak hücreler 19. yüzyılda Darwin döneminde zannedildiği gibi basit jöleler değil, aksine 20. yüzyılda fizikçi, astrobiyolog Prof. Paul Davies'in ifade ettiği gibi en ileri teknolojiye sahip bilgisayarlar ya da kompleks şehirler gibidirler.

CANLILIĞIN BİLGİ KAYNAĞI

Tüm canlıların temel genetik maddesi olan DNA, detaylarına ileriki bölümlerde değineceğimiz kıvrılmış merdivene benzer bir yapıya sahip, çok uzun bir moleküldür. Tüm canlılarda -insanlar, çiçekler, kuşlar, sinekler hatta bakterilerde- DNA bulunmaktadır. DNA, canlı hücresinin özellikleri ve düzgün çalışması ile ilgili gerekli tüm bilgilere sahiptir. Ayrıca canlının nasıl görüneceği, nasıl bir yapıya sahip olacağı, nasıl büyüyeceği, organlarının nasıl çalışacağı hakkında her türlü detay bilgi, DNA'da önceden belirlenmiş olarak bulunmaktadır. Örneğin bir insanın DNA'sı kişinin boyu, göz rengi ve vücut yapısına dair her türlü detayı, vücudun hangi tehlikeler karşısında nasıl bir savunma izleyeceği, hücrenin yapı taşları olan proteinleri nasıl üreteceği gibi bilgileri içerir. Bir gülün DNA'sı da gülün kokusu, rengi, dikenlerinin yapısı, yapraklarının şekli, gövdesinin kalınlığı hakkındaki milyonlarca detaylı bilgiyi şifreli bir şekilde saklar. DNA molekülleri bir nevi, her canlının nasıl inşa edileceğini ve nasıl işlev göreceğini belirleyen kapsamlı planlar, projelerdir.

İnsan kendisinden çok daha fazla akıl sergileyen bu molekülü hücrelerinin her birinde taşımaktadır. Örneğin şu an bu satırları okuyan gözlerinizdeki her hücrenin içinde, DNA zinciri paketlenmiş olarak bulunmaktadır. Parmaklarınızdaki her hücrede, kalp hücrelerinizde, kemik hücrelerinizde kısacası vücudunuzu oluşturan her hücrede DNA molekülü mevcuttur. Üstelik insanın varlığını sürdürmesi için her an görev başındadırlar. Bilgi teorisyeni Prof. Dr. Werner Gitt DNA'daki bilgi kapsamının olağanüstülüğünü şöyle dile getirmektedir:

Protein şifreleyen bölümlerinin yanı sıra, DNA aynı zamanda sayısız miktarda yapısal ve işlevsel bilgiler içerir. Saklı olan bilgi, mitokondri ve ribozom gibi küçük organellerin inşası için gerekli olduğu kadar, büyük organların (örneğin kalp, böbrekler, beyin gibi) ve canlının tüm bedeninin inşası için de gerekli şifreleri içerir. Şimdiye dek hiç kimse inanılmaz derecede kompleks olan bu sistemi deşifre edememiştir. Werner Gitt, The Wonder of Man, Christliche Literatur-Verbreitung e.V., Almanya, 1999, s. 76

Prof. Gitt'in de dikkat çektiği gibi, DNA'daki bilgilerin etki alanı son derece geniştir. DNA sadece fiziksel özellikleri belirlemez; aynı zamanda hem hücre hem de organlar ve sistemler çapında binlerce farklı olayı planlar. Allah'ın DNA'da sakladığı bilgiler sayesinde vücudumuzda gerçekleşen olaylardan çok az bir kısmı, genel hatlarıyla şöyledir:


Bu sistemlerin tüm detayları DNA'daki genetik bilgide kayıtlıdır.

*Kemikler tam olmaları gereken yerde, şekilde ve büyüklükte gelişirler; kafatası, kaburgalar, uyluk kemiği, omurlar hepsi belli bir amaca yönelik fonksiyona, özel bir şekle ve kalınlığa sahiptir. Örneğin omurlar, içlerinden hayati öneme sahip omuriliğin geçebileceği ideal şekle sahiptir. Aynı şekilde kafatası beyni, kaburgalar akciğer ve kalbi korumak üzere özel olarak biçimlendirilmişlerdir. Bunların her birinin dengeli olarak gelişmesi de, yine DNA'da kayıtlı planın bir parçasıdır.

*İnsan bedeninde 206 birbirinden ayrı kemik parçası bir bütün olarak hareket edecek şekilde birbirlerine kaslarla bağlanır. Bu kasların merdiven inip çıkabilmeyi, koşmayı, eğilip kalkmayı sağlayacak esnekliği ve hareket kabiliyeti de DNA'da kayıtlıdır. Allah'ın DNA'da belirlediği bilgiler sayesinde, kaslar isteklerimiz doğrultusunda hareket eder. Böylece insan su bardağını tutabilir, kitabın sayfalarını çevirebilir, koltukta düşmeden oturabilir ya da kilolarca ağırlıktaki paketleri taşıyabilecek güce sahip olabilir.

*Kemiklerin arasında sürtünmeyi engelleyen kıkırdaklar da, şekil, yapı ve konumları açısından çok özel dokulardır. Örneğin dizlerdeki kıkırdaklar tampon görevi görerek, onlarca kilo ağırlığındaki vücut ağırlığının hissetmeden taşınmasını sağlarlar. Bunların ayrıntılı planı da DNA'da kayıtlı bilgilerdir.

İnsan vücudunun esnekliğini mümkün kıla, eklemlerin yapısı da, DNA’da kodludur.

*Yaklaşık 100.000 km uzunluğunda, içinde hayati bir sıvı olan kanı taşıyan damarlar, vücuttaki her noktaya ulaşarak, tüm dokuların kanla beslenmesini sağlarlar.

Damarlar hücrelere her zaman temiz kan ve oksijen taşırken, bir yandan da kirlenen kanı toplarlar. Kalbin özel pompalama sistemi ile ortaklaşa çalışan ve bir kısmı saç telinden ince olan damarlar, göz kapağından parmak ucuna, beyinden böbreklere kısacası vücudun her köşesine kanı ulaştırırlar.

*Sinirlerin adeta bir ağ gibi vücudu kaplamasını, vücudun sinirler aracılığıyla algıladığı değişikliklere hızla tepki vermesini ve farklı kısımlarının tek bir beden olarak çalışmasını sağlarlar.

*Vücuttaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücrenin hepsi, temelde aynı mekanizmalara sahip olmasına rağmen, çok çeşitli faaliyetleri vardır. Örneğin bir karaciğer hücresi milisaniyeler (saniyenin binde biri) içinde 500 farklı kimyasal işlem gerçekleştirirken, bir kalp hücresi ömür boyu elektrik üretebilmektedir.


*İnsanın bulunduğu yerden kalkıp yürümesi, ayakta durması, nefes alması, gözlerini açıp kapaması, kısacası hayatta olması için gereken enerjinin üretimi de hücrede kayıtlı planın bir parçasıdır. Hücrelerin her biri yenen besinlerden en fazla enerjiyi nasıl elde edeceklerini ve bu enerjiyi en verimli nasıl kullanacaklarını bu plan sayesinde bilirler.

*Kendisi de etten oluşan midenin, etleri sindiren asitler salgılarken kendisini parçalamayan bir sisteme sahip olması, kesilen derinin onarımında kanın pıhtılaşması için 20 kadar enzimin harekete geçmesi, DNA'da kayıtlı tedbirlerden sadece birkaçıdır.


Bu sistemlerin de, yapılarından, görevlerine her türlü bilgi, DNA'da mevcuttur.

*Hücreler arasındaki üstün bir haberleşme sistemi olan ve tüm vücut dengelerinin ayarlanmasını sağlayan hormonal sistem de, DNA'da belirlenmiş bilgiler doğrultusunda işlev görür. Vücutta hangi maddelerin ne kadar kullanılacağı, fazlasının nasıl depolanacağı ya da vücuttan nasıl atılacağı da bu belirli plan dahilindedir.


*Diğer taraftan DNA, bağışıklık sistemindeki hücreler arasında bilgi alışverişinin nasıl yapılacağını da belirler. Örneğin yara gibi bir doku bozukluğu söz konusu olduğunda, bağışıklık sistemine ait reaksiyonlar başlar. Savunma hücreleri, yaradan nüfuz eden mikroplara karşı saldırıda bulunabilmek için en kısa zamanda yer tespiti yaparlar. Sonra tehlike oluşturan durumu analiz ederek, mikroplara karşı savaşı başlatan mesajlar gönderirler.


Daha üzerine kütüphanelerce bilgi yazılabilecek detay içeren insan vücudunun bilinen ve henüz bilinmeyen incelikleri, DNA olarak ifade edilen bilgi bankasında kayıtlı bir planın parçalarıdır. Kısacası DNA'lar, canlılarda adeta mimar, mühendis, koku eksperi, botanikçi, laborant, iç mimar, desinatör, ressam, doktor ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz birçok usta sanatçı ve bilim adamının görevini üstlenen bir planlama merkezi olarak görev alırlar. Bu satırları okumanız, görmeniz, nefes almanız, düşünmeniz, kısaca var olmanız ve varlığınızı sürdürmeniz için her an görev başında olan bu molekülleri Yüce Rabbimiz Allah yaratmaktadır ve her an denetimi altında tutmaktadır. Bu gerçek, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:


"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)


DNA'daki bilgileri son derece basit bir örnek olan bir kitapla karşılaştıralım. Bir kitabın kendi kendine ortaya çıkmasının mümkün olmadığı açık bir gerçektir. Bunun bir şekilde mümkün olduğunu varsayarsak bile, bu kitapta yazılanların anlamlı bilgiler içermesi kesinlikle ihtimal dışı olacaktır. Prof. Phillip Johnson bu örnek üzerinden rastgele tesadüflerin böyle bir gücü, becerisi, aklı olmayacağından şöyle söz etmektedir:


... hemen hemen herkes harfleri, boşlukları, noktalama işaretlerini rastgele bir şekilde birleştirerek normal uzunlukta tutarlı ve mantıklı bir kitap meydana getirmenin aslında imkansız olduğu konusunda hemfikirdir. Hatta "Başlangıçta kelime vardı" gibi tek bir cümlenin, harflerin ve kelime aralıklarının rastgele bir karışımının saçılması sonucu ortaya çıkması da tamamen olanaksızdır. Phillip E. Johnson, Defeating Darwinism by Opening Minds, InterVarsity Press, Illionis, 1997, s. 73.


Kuşkusuz DNA'daki kayıtlı bilgi "Başlangıçta kelime vardı" cümlesi ile kıyas edilemeyecek kadar kompleks bir yapıya sahiptir ve bu kompleks yapının kendiliğinden ya da "tesadüfen" oluşmuş olması kesinlikle mümkün değildir. Üstelik milyonlarca yıldır, milyarlarca canlının sahip olduğu trilyonlarca DNA, mükemmel bir sistemle şifrelenmekte, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mekana sığdırılmakta ve en akılcı şekilde kullanılmaktadır. Öyleyse insanı da, onun hücresini de, DNA'sını da kusursuz ve mükemmel bir şekilde planlayıp düzenleyen bir Yaratıcı vardır. O Yaratıcı sonsuz güç sahibi Allah'tır.



Bunun aksini iddia etmek, gerçekleri, aklı ve mantığı yok saymaktır.

Oysa, harflerin kendi kendilerine dizilip üç küçük kelimeyi bile yazabilmelerinin imkansız olduğunu hemen söyleyecek birçok kişi, milyarlarca atomun tek tek özel bir dizilimle biraraya gelip kütüphanelerce bilgiye sahip bir molekül oluşturmasının "tesadüfler" sonucu olduğu aldatmacasını itiraz etmeden dinleyebilmektedir. İşte bunun tek nedeni Darwinizm'e olan körü körüne bağlılıktır. Bu tutucu bağlılık, zeka sahibi kimi insanların apaçık olan Yaratılış gerçeğini görmelerini engellemekte, onları en akıl dışı inanışlara yöneltmektedir. Bu ön yargıdan kurtulan, aklı ve vicdanı ile düşünen her insan, DNA gibi sınırsız bir bilgi bankasının ancak Allah'ın yaratmasıyla var olabileceğini açıkça görecektir.


Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 170-171)

DNA MOLEKÜLÜNÜN MUCİZEVİ YAPISI

Bu bölümde DNA molekülünün kimyasal yapısından bahsedeceğiz. Ancak bundaki amaç, pek çok biyoloji kitabında olduğu gibi sadece bilgi aktarmak değildir. Bu bilgilere yer verilmesindeki sebep, insanın yaratılışındaki detayları, varlığının ne kadar hassas bir düzen üzerine kurulu olduğunu göstermek; böylece Rabbimiz'in büyüklüğünü ve insanlar üzerindeki rahmetini gereği gibi takdir edebilmektir.

Kimi insanlar teknik detaylardan mümkün olduğunca uzak durmak ister ve bunlar üzerinde zihin yormak istemez. Ancak bu yüzeysel bakış açısı söz konusu kişilerin yorumlarına, teşhislerine, ifadelerine yansır. Halbuki karşımıza çıkan her detayın yaratılışında üstün bir hikmet bulunmaktadır ve her detay bir amaçla var edilmiştir. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarda bulun. Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta Kendisi'dir. (Hicr Suresi, 85-86)

Şimdi yeryüzündeki milyarlarca insandan her birinin, trilyonlarca hücresinde bulunan DNA'nın yaratılışındaki detaylardan bir kısmını birlikte görelim.

DNA Sarmalının Kimyasal Yapısı

DNA (Deoksiribo nükleik asit); karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfat atomlarından oluşan ve hücrenin bütün hayati fonksiyonlarında rol alan dev bir moleküldür. İnsana ait bir DNA molekülünde bu atomlardan milyarlarca bulunur14 ve her insanda kişinin kendisine özel bir biçimde düzenlenmiştir. DNA, bu molekülün kimyasal yapısını ifade eden deoksiribo (D), nükleik (N), asit (A) kelimelerinin kısa yazılımıdır.

Her insan hücresinin çekirdeğindeki DNA molekülü, 5 mikron (mikron: milimetrenin binde biri) çapında, minik bir top halinde sarılı duran "nükleik asit"ten oluşur. Nükleik asitler, vücudumuzun sadece %2'sini oluşturan ancak son derece önemli bileşiklerdir. Nükleik asitlerin temel yapı birimi ise "nükleotid"lerdir. Nükleotidlerden 6.000.000.000 (milyar) kadarı kimyasal olarak çifte sarmal şeklinde birleşerek DNA'yı meydana getirirler.

Sarmal şeklinde bir merdiven yapısına sahip olan DNA molekülü, bilim adamlarını şaşırtan bir mimari düzene sahiptir. Merdivenin yan tarafları, farklı türdeki "şeker" ve "fosfat"tan oluşan DNA molekülünün omurgasıdır. Basamaklar ise "baz" adı verilen ve birbirine bağlanan dört kimyasal madde çiftinden meydana gelmektedir: Adenin, timin, sitozin ve guanin. Bazlar karbon, oksijen, hidrojen ve nitrojen içeren 12 ila16 atomdan meydana gelen moleküllerdir. Bu kimyasallar da DNA sarmalı üzerinde özel bir dizilime sahiptir. Bunların dizilimi sadece iki türde eşleşme ile mümkündür: Adenin (A) daima timinle (T) ve sitozin (C) daima guaninle (G) bağlanmaktadır. The Incredible Machine, National Geographic Society, Washington DC., 1986, s. 43

Bilim adamları DNA'yı oluşturan atomların, nükleotidleri meydana getirmek üzere nasıl özel bir dizilimle birleştiklerini tespit etmişlerdir. Ancak canlılığın yapıtaşlarının yapısını bilmekle, bunları meydana getirmek bir değildir. Nitekim bilim adamları ellerinde doğru malzemeler -atomlar ve bunları biraraya getirecek teknoloji- olmasına karşın, hiçbir şekilde canlılığın DNA molekülünü oluşturamamaktadırlar.



Kuran'da Rabbimiz şöyle bildirmektedir:
Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 68) Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'ndan başka İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi atomların diziliminde özel bir yaratılış görülür. Her bir nükleotid içerisinde yaklaşık 34 atom bulunmaktadır. DNA'da toplam 6 milyar nükleotid olduğuna göre, (34 x 6.000.000.000) 204 milyar atomun DNA molekülünü oluşturmak için kimyasal olarak birleşmesi gereklidir.19 Eğer bir saniyede bir atom üzerinde işlem yapabilseydiniz ve günde 8 saat, yılda 350 gün çalışabilseydiniz, sadece tek bir DNA molekülünü üretmeniz 20.000 yıldan daha fazla sürecekti. Akıl sahibi bir insan bile bunu yapamazken, DNA molekülünün, tesadüfler sonucu kendi kendine oluştuğu nasıl düşünülebilir? Elbette ki bu imkansız bir durumdur. Ayrıca hatırda tutulması gereken bir nokta da, DNA molekülleri olmaksızın canlıların yaşamasının mümkün olmadığıdır. Hatta DNA'nın yapısında meydana gelen en ufak bir yanlış dahi ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Tanınmış bilim yazarı Richard Milton durumu şöyle anlatmaktadır:



… her bir nükleozitin [nükleotidin fosfat bağlanmamış hali] doğru sırada "yazılması" ve DNA molekülü içinde tam olarak doğru yerde bulunması gerekir ve daha önce tanımlandığı gibi, insanlar, hayvanlar ve bitkilerdeki başlıca işlev bozukluklarına tek bir DNA molekülü, ya da o molekül içindeki tek bir nükleozitin yokluğu ya da yanlış yerleştirilmesi neden olmaktadır.

DNA şeridinde bulunan her baz dizilimi -adenin, timin, sitozin ve guanin nükleotidlerinin dizilimi- hücre çekirdeğindeki genetik metni oluşturur ve hayati öneme sahip proteinleri inşa etmek için ihtiyaç duyulan bilgiyi içerir. Bu bakımdan DNA'nın bir yandan düzenli yapısını korurken, bir yandan da bilgi çeşitliliğine izin verecek bir dizilime sahip olması, son derece dikkat çekici bir durumdur.

Her bir nükleotid içerisinde yaklaşık 34 atom bulunmaktadır. DNA'da toplam 6 milyar nükleotid olduğuna göre, (34 x 6.000.000.000) 204 milyar atom, Yüce Rabbimiz'in dilemesiyle bir insanı oluşturacak şekilde birbirlerine bağlanır.

DNA şeridi bobinler üzerine sarılıdır

DNA şeridi bobinler üzerine sarılıdır


İnsan hücrelerinde bulunan tek bir DNA şeridi yaklaşık 3 milyar baz çiftinden oluşmuştur ve yaklaşık iki metre uzunluğundadır. Bu büyüklükte iki zincirin küçültülüp, gözle görülemeyecek boyutlara indirilmesi gerekmektedir. Uzun bir ipin makara üzerine sarılmasına benzer şekilde, DNA da hücre içinde benzer bir mekanizma ile paketlenerek çekirdeğin içine yerleşmiştir. DNA şeridi, "nükleozom"lar halinde bobinlere sarılarak paketlenir ve kromozomları oluşturur. Burada bobin görevini ise "histon" denilen proteinler üstlenirler.


DNA'nın yapısının keşfine katkıda bulunan isimlerden moleküler biyolog Rosalind Franklin ve biyokimyager Erwin Chargaff, bu dizilimin bir sonucu olarak, DNA molekülünde Adenin baz miktarının her zaman Timin baz miktarına eşit olduğunu ve Guanin miktarının da Sitozine eşit olduğunu keşfetmişlerdir.1 Bu, DNA'nın yaratılışındaki kendisine has özelliklerden sadece bir tanesidir ve DNA'nın yaratılışında tesadüflere yer olmadığının bir başka göstergesidir.

1- L. R. Croft, How Life Began, Evangelical Press, İngiltere, 1988, s. 34.



DNA MOLEKÜLÜ ALLAH'IN YARATIŞININ DELİLLERİNDENDİR

DNA şeridinde bulunan her baz dizilimi -Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin- hücre çekirdeğindeki genetik metni oluşturur. Bu basamakların her biri, hayati öneme sahip proteinleri inşa etmek için gerekli bilgiyi içerir.

DNA sarmalı çok düzgün, dönen bir merdiveni andırır. Böylesine düzenli bir yapıya sahip olması, şeker ve fosfattan oluşan omurgaların ve bunların arasındaki basamakları oluşturan amino asitlerin özel dizilimi sayesindedir.


DNA molekülü, bilim adamlarını şaşırtan mimari bir düzene sahiptir. DNA şeridinin yan tarafları, "şeker" ve "fosfat"tan oluşan kollardır. Bu kolların arasındaki basamaklar ise, dört kimyasal maddenin -Adenin, Timin, Sitozin ve Guanin- karşılıklı eşleşerek oluşturdukları, nükleotidlerden meydana gelir.

Bir nükleozomda, DNA sarmalının 15 dönüşlük kısmı yer alır; bu da 150 nükleotid kadar uzunluktadır. Bu parça, bir protein çekirdeğinin etrafında iki kez sarılıdır. Bu çekirdek de, çok sayıda artı yüklü amino asit içeren sekiz histondan meydana gelir. Bunlar, DNA üzerindeki eksi yüklü fosfatları mükemmel biçimde tamamlarlar. Protein üretimi için, DNA'nın herhangi bir bölümünde yazılı olan bilgiye ihtiyaç olduğunda, nükleozom açılır ve okunması için DNA şeridi serbest bırakılır. Bundan sonra DNA tekrar histonlar üzerine sarılır ve bir sonraki sefer ihtiyaç duyulana kadar orada saklanır ve çevredeki moleküllerin yıpratıcı etkilerinden korunur. Genetik bilginin yalnız içeriği değil, aynı zamanda yapısı ve bulunduğu ortamın özellikleri de hassas bir düzen gerektirir. Bu düzen, gökleri ve yeri yaratan Yüce Rabbimiz'in eserlerinden sadece bir tanesidir. Yusuf Suresi'nin 100. ayetinde şöyle bildirilmektedir:

... Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur. (Yusuf Suresi, 100)

Histon proteininin, üç boyutlu şekli ve elektriksel yük dağılımı sayesinde oluşan yapısı, DNA'nın kendi etrafında uygun bir şekilde dönmesini ve bilgi depolamasını sağlar. Bu nedenle DNA'nın bilgi depolama yoğunluğu en gelişmiş bilgisayar çiplerinin birkaç trilyon katıdır.1

1- Stephen C.Meyer, The Intercollegiate Review 31, no. 2, Spring 1996.

Bilgi paketi genler

Gözle göremediğimiz tek bir hücre çekirdeğinde, toplam 4 m boyunda DNA şeridi bulunur. Bu şerit, hücre çekirdeğinde "kromozom" denilen gruplar halinde paketlenmiştir. Vücut hücrelerimizin çekirdeklerinde toplam 23 çift kromozom bulunur. Kromozomlar elektron mikroskobu altında büyütüldüğünde, bu kromozomların içinde yer alan DNA molekülünün sarmal halde sarılarak sıkıştırılmış şekilde olduğunu görürüz. Bu paketleme sistemi, kapsadığı küçük hacme rağmen -bir sonraki bölümde değineceğimiz gibi- muazzam bir bilgi depolama kapasitesine sahiptir.


Hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA, sarmal bir yapıya sahiptir. Bu sarmal yapı açıldığında, DNA ipince, uzun bir şerit haline gelir. Yaklaşık dört metre uzunluğundaki DNA'nın, gözle görülmeyen bir boyutta hücre çekirdeğinin içinde paketlenmesi, ancak Allah'ın dilemesiyle mümkündür.
DNA şeritlerinde vücudun ihtiyacı olan her tür proteini -enzimleri, moleküler motorları, hormonları ve diğer yapı taşlarını- oluşturmak için ihtiyaç duyulan bilgi bulunmaktadır. DNA molekülü üzerindeki kodlanmış bilgi, gözlerin, kulakların simetrik oluşumunu, kalbin kan pompalamasını, bu kanın hücrelere oksijen taşımasını, besinleri parçalayan mide asidinin olmasını ve vücudun diğer bütün fiziksel özelliklerini belirlemektedir. İnsanlarda yaklaşık 30.000 adet, "gen" denilen bu tip bilgi paketi bulunmaktadır.

Genetik bilginin toplam miktarı -diğer bir deyişle "genom"- bir kütüphaneye benzetilirse, kütüphanedeki her kitap, bir kromozomu temsil eder ve kitapların bölümleri de genlerdir. Genler, devasa bir ansiklopedide bulunan konu başlıkları gibidir. Bunlar üzerinde de bir insanın biyolojik hayatının detaylı planı kayıtlıdır.

Kromozomlardaki kalıtım yoluyla geçen özellikleri, DNA'nın basamaklarını oluşturan dört kimyasal bazın farklı dizilimleri belirler. Bu basamakların -baz eşleşmelerinin- binlercesi tek bir geni oluşturur.

DNA'nın yapısının kaşiflerinden James Watson, baz dizilimlerinin genlerdeki farklılıkların kaynağı olduğuna şöyle dikkat çekmektedir:

... bu dört nükleotid birbirinden tamamen farklı değildi; çünkü her biri aynı şeker ve fosfat unsurlarını içermekteydi. Farklılıkları ya pürin (adenin ve guanin) ya da pirimidin (sitozin ve timin) olan nitrojen bazlarından kaynaklanmaktaydı... Eğer baz sıraları her zaman aynı olsaydı, tüm DNA molekülleri benzer olacaktı ve bir geni diğerinden ayıran değişkenlik mevcut olmayacaktı. . James D. Watson, İkili Sarmal: DNA Yapı Çözümünün Öyküsü (The Double Helix), çev. Alev Serin, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1997, 10. baskı, s. 36

Allah bu dört bazın diziliminden milyarlarca farklı insan yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir.

Allah'ın DNA'da yarattığı kusursuz düzen sayesinde, insanın kompleks yapısı ve sahip olduğu zengin özellikler ortaya çıkmaktadır. Nur Suresi'nin 45. ayetinde şöyle bildirilmektedir:

… Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

DNA kararlı bir moleküldür

DNA, bilgiyi taşıma görevine en uygun moleküldür, kimyacıların deyimiyle ise oldukça "kararlı" bir moleküldür. Bir molekülün kararlı olması ne demektir? Kararlılık bir molekülün kolaylıkla bozulup, çözünmemesini ifade eder. Moleküler biyoloji alanında araştırma yapan bilim adamları DNA'nın bu kararlılığının önemini iyi bilirler. Çünkü DNA, laboratuvarda kullanılan biyokimyasalların büyük çoğunluğundan çok daha dayanıklı bir yapıya sahiptir. Birçok biyokimyasalın aksine, oda sıcaklığında bile aylarca bir çözelti içinde kararlılığını koruyabilmektedir. DNA'daki bazların kararlı yapısına Prof. Daniel Dennet şu ifadelerle dikkat çeker:

DNA'nın en önemli özelliklerinden biri Adenin, Sitozin, Guanin ve Timin dizilimlerinin kimyasal olarak neredeyse eşit derecede kararlı olmalarıdır. Prensipte hepsi genetik mühendisliği yoluyla laboratuvarda temin edilebilir ve tıpkı kütüphanede duran bir kitap gibi belirsiz bir raf ömrüne sahip olabilir. Daniel C. Dennett, Darwin's Dangerous Idea, Touchstone, New York, 1996, ss. 112-113

Tüm bunlar göstermektedir ki, DNA bilgi saklamak için özel olarak yaratılmış bir moleküldür. DNA'nın sahip olduğu tüm özelliklerin tesadüf eseri bir anda var olması kuşkusuz ki imkansızdır. Bunların her biri, Yüce Rabbimiz'in emriyle bilinçli olarak biraraya gelmiştir. Bir Kuran ayetinde Allah şöyle bildirir:

... İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)

DNA'nın sarmal yapısındaki şaşırtıcı düzen

Telefonun ahizeye bağlanan kıvrımlı kordonunu düşünün. Uzun bir kablo çok daha kısa bir mesafeye sığdırılmış, gerektiğinde uzayabilecek şekilde üretilmiştir. Kimse kabloya bakıp, kablonun tesadüf eseri böyle bir şekil aldığını düşünmez. Çünkü bu şeklin kullanılış yeri, amacı ve neticesinde sağladığı kolaylık, bir aklın, bilginin ve bilincin göstergesidir.

İnsanın hücrelerindeki DNA'lar da buna benzer özel bir şekle sahiptir. Üstelik DNA'daki sarmal yapı çok daha düzgün, uzun ve katmerlidir. Bu şeklin kullanılması son derece hikmetlidir. İleride bahsedeceğimiz DNA'nın olağanüstü bilgi kapasitesinin, küçücük bir mekana sığması bu özel şekil sayesinde mümkün olmaktadır. Sarmal yapısı çözüldüğünde toplam 4 metre olan DNA, sadece milimetrenin iki milyonda biri kadar yer kaplar ve bu nedenle elektron mikroskobu altında bile güçlükle görülür.

DNA çok düzgün, dönen bir merdiveni andırır

DNA heliks şeklinde kıvrılmış, iki sarmaldan oluşan, merdiven biçiminde bir moleküldür. DNA sarmalındaki kıvrımlar da son derece düzenli bir yapıya sahiptir. Her iki DNA zincirinin şeker ve fosfattan oluşan omurgaları, ortak bir eksen çevresinde eşit ölçüde, aynı yöne -sağa- doğru dönüşler meydana getirirler. Ayrıca her iki kolun arasındaki merdiven basamaklarında da gelişigüzel bir sıralama yoktur.

Merdivenin basamaklarını oluşturan bazlar, sarmalın eksenine 90 derece açı yapar konumdadırlar. Bu durum DNA şeridine düzgün, sarmal bir merdiven görünümü verir.

Diğer taraftan basamaklar özel bir kenetlenme sistemi ile biraraya gelirler. Basamakların dört ayrı malzemesi olan "Adenin, Guanin, Sitozin, Timin" farklı büyüklüklerdedir. Adenin ve Guanin bazları büyük boylu, Sitozin ve Timin bazları küçük boylu moleküllerdir. Karşı karşıya gelecek moleküllerin boyutları, sarmal merdivenin her noktada eşit aralığa sahip olmasını sağlayacak şekilde belirlenmiştir. Basamakları düzenli oluşturabilmek için daima Guanin Sitozin'in, Adenin de Timin'in karşısına gelir.



Böylelikle DNA molekülü içinde küçük bazlara karşı büyük bazların gelmesi ile mesafenin her noktada sabit kalması sağlanmış olur. Bunun sonucunda da kesintiye uğramadan uzayıp giden, düzgün bir merdiven meydana gelir. Ancak bir kez dahi Adenin bazının karşısına Timin değil de Guanin gelseydi, heliks yapısının düzgün ilerlemesi mümkün olmayacaktı. Böylece dizilimdeki herhangi bir hata, molekülün kimyasal yapısını tamamen bozabilir ve bilginin kullanılmasını, kopyalanmasını ve aktarılmasını engelleyebilirdi. Bu durum açık bir şekilde göstermektedir ki, bu dizilim tesadüf eseri oluşamaz.

Birbirine komşu baz çiftlerinin dönüşleri arasındaki uzaklık da sabittir. Merdiven kıvrımlarının eşit aralıklı olmasını sağlayan bu düzene göre, yaklaşık 10 baz çifti -yani 10 basamak- 360 derecelik tam bir dönüşü tamamlamış olur. DNA saniyede bir milyar kere kıvrılmakta ve merdivenin basamakları sarmal bir hareket izleyerek bu düzenle bükülmektedir. Bu hareket DNA'nın iki hayati görevi -protein oluşumunu yönlendirmek ve kendini kopyalamak- gerçekleştirmesinde çok önemli bir rol oynar. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Werner Gitt, DNA'daki bu özel yapı ile ilgili şöyle söylemektedir:

Canlılar için kullanılan şifreleme sistemi, mühendislik bakış açısıyla en mükemmelidir. Bu gerçek, bunun rastlantısal tesadüfler yerine amaçlı bir yaratılış olduğu görüşünü sağlamlaştırır. Werner Gitt, In the Beginning was Information, 3. baskı, Almanya, 2001, s. 95

Sarmalın inşasında kullanılan bağların önemi

Uzun DNA molekülünün omurgası -diğer bir ifadeyle merdivenin kolları- oldukça güçlüdür. Birbiri ardına sıralanan şeker ve fosfat moleküllerinden meydana gelir. Bu moleküller birbirlerine "ester kovalent bağları" adı verilen özel bir bağ ile bağlanırlar. Bu bağlar son derece kuvvetli bağlardır; böylece kırılmaları çok zordur. Bu güçlü omurga, genetik bilgiyi bozan zararlı etkilere karşı bir koruma sağlar. Bu bağların varlığı DNA molekülünün tek zincirli bir yapı halinde iken dahi dayanıklı ve sabit olmasını sağlar.

Ancak bu kadar sağlam bir DNA zincirinin kıvrımları açılırken DNA'nın sarmal yapısına zarar gelmesi söz konusudur. Bu yüzden sarmalın hem yapısını koruyacak kadar sağlam ve kararlı olması, hem de bilginin rahatlıkla kullanılması için çok çabuk açılabilecek bir esneklikte olması gerekir. Nitekim DNA'nın temel moleküler yapısını koruyan güçlü kovelant bağlarla, sarmal zincirleri birarada tutan daha zayıf, daha çabuk kırılabilen "hidrojen bağlar"dan meydana gelen bir kombinasyon, esneklik-sağlamlık sorununun giderilmesini sağlar. Karşı karşıya gelen dört nükleotid arasında meydana gelen kimyasal bağ, hidrojen bağıdır.

Bu bağ, ester bağları kadar kuvvetli olmadığından az bir enerji ile örneğin pH (asit-baz dengesi) değişikliği, sıcaklık ve basınç gibi faktörlerle kolaylıkla birbirlerinden ayrılırlar. Zayıf bağlar organizmada bulunan büyük moleküllerin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynarlar ve meydana getirdikleri maddeye esneklik kazandırırlar. Ancak bu esneklik sırasında bağlarda herhangi bir kopma meydana gelmez. Hidrojen bağlarının bu ayrıcalığı sayesinde DNA molekülü üzerindeki bilgi, gerektiği zaman kullanılabilir.

Bağlardaki bu esnekliğin önemi şudur: Vücudun hayati fonksiyonları olan protein üretimi, DNA'nın kopyalanması ve diğer hücrelere aktarılmasıyla, bu aktarım da aralarındaki bağların esneme özelliği ile mümkün olmaktadır. DNA molekülünün iki zinciri, birbirine sadece hidrojen bağlarıyla bağlı oldukları için, kolaylıkla çözülüp ayrılırlar. Gerektiğinde de yeniden birleşerek çift sarmal yapıyı oluşturabilirler. Çözülme, ayrılma esnasında DNA zincirinin basamaklarını oluşturan nükleotidlerde bir kopma, bozulma olmaz. Diğer taraftan ortadaki hidrojen bağları kolaylıkla birbirlerinden ayrılırken, kovalent bağ ile bağlanmış olan yanlardaki zincirlerde de herhangi bir kopma veya esneme meydana gelmez. Moleküler biyolog Michael Denton, DNA'nın biyokimyasal yapısındaki mükemmelliği şöyle tarif etmektedir:

Molekülün geometrik bakımdan mükemmelliğini görmeniz mümkün. Adenin ve Timin arasındaki iki ve Guanin ile Sitozin arasındaki üç hidrojen bağının meydana getirdiği beş hidrojen bağından her birinin dayanıklılığı en ideal seviyededir. Çünkü hidrojen atomlarından her biri, doğrudan kendisini kabul eden atoma işaret eder ve bağların uzunlukları, hidrojen bağları için gerekli olan en yüksek seviyedeki enerji seviyesindedir. Moleküle önemli bir kararlılık kazandırdığı için ve replikasyon (kopyalama) sırasında, baz eşleşmesinin son derecede hatasız olması bakımından bu özelliği çarpıcıdır.

Bir yandan genetik bilginin saklanması için sağlam ve kararlı bir yapıya ihtiyaç duyulurken, bir yandan da genlerin okunması ve kopyalanması için esnek bir yapı gereklidir. Diğer bir ifadeyle DNA sarmalını oluşturan iki kolun birbirlerine bağlanma gücü, hayati görevlerini yerine getirmesi için tam gereken ölçüde olmalıdır. Nitekim DNA sarmalı da tam olması gereken sağlamlığa ve esnekliğe sahiptir.

Bu son derece özel bir durumdur. Çünkü eğer DNA şeritleri arasındaki bağ, daha güçlü olsaydı her iki kol da hareketsiz bir durumda donup kalacaktı. Diğer taraftan bu bağ daha zayıf olsaydı, molekül dağılacaktı. Ancak DNA'yı oluşturan bağlar, Allah'ın dilemesiyle, sarmalın hem son derece düzgün olmasını, hem de fonksiyonel olmasını sağlayacak en ideal yapıdadır.

DNA üzerindeki fosfatın önemi

Fosfatlar, DNA üzerindeki nükleotid bazları birarada tutarlar. Çünkü DNA sarmalı su içeren bir ortamda işlev yapar ve su da fosfatlar ile şekerler arasındaki bağları parçalar. Bu bakımdan DNA üzerindeki fosfat gruplarının eksi yüklü olması hem bir avantaj hem de bir gerekliliktir. Bu eksi yük sayesinde DNA'nın bulunduğu sulu ortamda parçalanma ihtimali engellenmiş olur.


Fosfattan başka hangi bileşik bir yandan kimyasal bağ kurup, bir yandan da eksi yüklü kalmayı başarabilir diye sorulacak olursa, çeşitli ihtimaller vardır. Ancak bunların hiçbiri genetik bilgiyi oluşturma özelliğini fosfat gibi gerçekleştiremez. Örneğin silisik asit ve arsenik esterler suda hızla parçalanırlar; sitrik asit ise suda daha yavaş parçalansa da, molekülün geometrisini sağlayacak kararlılıkta değildir. Michael J. Denton, Nature's Destiny, Free Press, New York, 1998, s. 406

Dolayısıyla fosfatın kendine has özellikleri olmasaydı, DNA çifte sarmalı olmayacak, kendini kopyalayabilen bu biyokimyasal sistem kurulamayacak ve canlılıktan söz etmek mümkün olmayacaktı.

Ünlü kimya profesörü Frank Henry Westheimer bu özel durumla ilgili "tüm bu koşullar ancak fosforik asit ile karşılanabilir ve görünürde başka bir alternatif de yoktur." demektedir. Bu durum ve şu ana kadar anlattığımız tüm diğer detaylar, Yüce Rabbimiz'in DNA'yı nasıl mucizevi özelliklere sahip bir molekül olarak yarattığını açıkça göstermektedir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:

O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatamazlar. (Taha Suresi, 110)

DNA’DAKİ OLAĞANÜSTÜ BİLGİ SAKLAMA KAPASİTESİ

Günümüzde bilgi saklama alanında gerçekleştirilen teknolojik ilerlemeler şaşırtıcı düzeydedir. Bilgisayar hard diskleri, CD'ler, disketler, taşıma diskleri ve benzeri teknolojik ürünler her geçen gün daha gelişmiş ve daha kullanışlı halleriyle kullanıma sunulmaktadır. Bilgisayar şirketleri, minimum alanda maksimum bilgi zarar görmeden nasıl depolanır; bu bilgi, gerektiğinde depolandığı alandan en hızlı nasıl geri alınıp kullanılır gibi sorulara çözüm aramaktadırlar. Her ne kadar bir CD'ye ansiklopedilerce bilgi sığdırılabilse de, yine de bu CD elinizle taşıyabileceğiniz kadarlık bir hacme sahiptir. DNA'nın bilgiyi minyatürleştirme, diğer bir deyişle sıkıştırma yeteneği ise, günümüz teknolojisinin çok ötesinde, şaşırtıcı bir boyuttadır. Kıyaslayacak olursak, Los Angeles, Güney California Üniversitesi'nden Leonard Adleman'ın yaptığı hesaplamalara göre, sadece 1 gram DNA, bir trilyon CD'ye eş değer bilgi saklayabilmektedir. Bu da bilginin, DNA üzerinde, bir CD'ye göre milyon kere milyon kez daha verimli saklandığını göstermektedir.


İnsan DNA'sının hacmi bir milimetre küpün üç milyarda biri kadar (3 x 10-9 mm3) küçüktür. G. G. Simpson'a göre, bugüne kadar yaşamış, gelmiş geçmiş her canlı türünün bütün özellikleri bilgi olarak DNA'ya yüklense, toplam DNA hacmi bir çay kaşığının, ancak küçük bir kısmını doldururdu. Hatta geriye şu ana kadar yazılmış bütün kitapları saklayabilecek kadar boşluk kalırdı. . Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Burnett Books, London, 1985, s. 334; [G. G. Simpson, "The History of Life", Evolution of Life, University of Chicago Press, Chicago, 1960, s. 135
Yeni bir teknoloji alanı oluşturan "DNA bilgisayarı"nın muciti Dr. Leonard Adleman ise, hücre ve DNA'daki mekanizma hakkında şunları söylemektedir:



Eğer hücrenin içine bakarsak kendi başımıza yapamayacağımız fevkalade makinalar görürüz. Bu muhteşem bir alet kutusudur. John Whitfield, "Physicists Plunder Life's Tool Chest", Nature, 24 Nisan 2003 Ancak Darwinistlere göre, hücrenin içindeki on binlerce ciltlik kitaba eş değer dev bilgi bankası, sözde tesadüfler sonucu kendiliğinden oluşmuştur. Bir imkansızlığın üstüne hiç çekinmeksizin bir yenisini daha bina edebilen Darwinistlere göre, bir stadyumu dolduracak kadar büyük bir kütüphanenin bütün bilgileri, gözle görülmeyen bir boyuta yine tesadüf eseri zarar görmeden sıkıştırılmıştır. İşte Darwinistler böylesine bir imkansızlığı gözü kapalı savunmaktadırlar. Ancak ne hücre ne de onun bilgi bankası olan DNA, şuursuz atomların tesadüfi olarak biraraya gelmesiyle oluşamaz. Canlılıların en küçük parçaları dahi belli bir amaca yönelik olarak yaratılmıştır ve her biri tesadüflere olanak tanımayacak kadar kompleks yapılardır. Sidney Üniversitesi'nden biyoloji profesörü Michael George Pitman, hayatın sadece cansız maddelerin toplamı olmadığını, Alman filozof Schoepenhauer'in şu ifadeleriyle dile getirmektedir:


... Her organizma tüm parçaları boyunca canlıdır ve bunlar hiçbir yerde -en küçük parçacıklarında dahi- sadece cansız maddelerin bir toplamı değildir. . Michael Pitman, Adam and Evolution, River Publishing, London, 1984, ss. 26-27

DNA'daki bilgi hacmini sayısal olarak ifade edecek olursak, 3-5 mikron (mikron: milimetrenin binde biri) çapındaki bir hücre içine, toplam 4 metre uzunluğundaki DNA molekülü sıkıştırılmış olarak paketlenmiştir. 100 trilyon hücrenin her birindeki DNA kodları art arda getirildiğinde ise, ortaya çıkan uzunluk, Güneş'e 600 kez gidiş-dönüş mesafesine eşittir. Bilimsel makaleleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Jerry Bergman, verdiği bir örnekte DNA'daki mühendisliği şöyle vurgulamaktadır:
Sizden 230 kilometre uzunlukta iki ayrı misina almanızı, bunu çifte sarmal haline getirmenizi ve sonra da bir basketbol topunun içerisine sığacak biçimde paketlemenizi istediklerini varsayın. Ayrıca, bu çifte sarmalın fermuar gibi açılıp kopyalanması gereksin... sonra kopyalanan parça dışarı çıkartılsın ve bu sırada misinalar kesinlikle birbirlerine karışmasın. Bu mümkün mü? Bu her gün vücudunuzdaki milyarlarca hücrede gerçekleşmektedir. Basketbol topunu insan hücresi boyutuna indirdiğinizde, ip de iki metreye yakın bir DNA zincirine dönüşecektir... DNA paketleme işlemi, hem kompleks ve hassas bir süreçtir hem de DNA'nın uzunluğunu 1 milyon kat azaltabilmeyi başardığı için son derece verimlidir. . Dr. Jerry Bergman, “Divine Engineering: Unraveling DNA's Design”, Koinonia House Online; http://www.khouse.org/articles/technical/19971201-143.html

Moleküler biyolog Michael Denton ise DNA'nın bilgiyi sıkıştırma kapasitesindeki olağanüstülüğünü şu sözlerle dile getirmektedir:

... Hücrelerin aşırı derecede kompleks varlıklar oldukları açıktır. Hücredeki komplekslik bir jumbo jette bulunandan çok daha fazladır... sanki jumbo jetteki komplekslik insan gözünün göremeyeceği bir toz zerresine paketlenmiştir. Bu kadar kompleks olan bir şeyin, bu kadar küçük bir hacme nasıl sığdırıldığını anlamak çok zordur. Üstelik zerre büyüklüğünde bu jumbo jet, hiçbir çaba sarf etmeden kendisini çoğaltabilmektedir.


DNA'nın bilgi saklama yeteneği o kadar verimlidir ki, bir insana ait tüm bilgiler, yalnızca bir gramın birkaç trilyonda biri kadar yere sığabilmektedir. Yale Üniversitesi'nden Prof. George Gaylord Simpson'a göre, yeryüzünde gelmiş geçmiş 1 milyar canlıya ait bilgi, kolaylıkla bir tuz taneciği içerisine sığdırılabilir. Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü yöneticisi, aynı zamanda fizikçi ve genetikçi olan

Prof. Francis S. Collins ise DNA ile ilgili çalışmaları sonucunda şunları ifade etmektedir:

Watson ve Crick, DNA'nın çifte sarmal yapısını ortaya çıkarttıklarından bu yana elli sene geçti. Şimdi DNA üzerinde kayıtlı bilginin hassaslığı üzerinde düşünebilmek çok muhteşem... Bu dijital kod, insan vücudundaki her hücrede kolaylıkla kopyalanabilen, inanılmaz miktarda bilginin saklanmasına imkan tanıyor. Çifte sarmal şeklindeki DNA, baz çiftlerinden meydana geliyor ve hücre çekirdeğindeki insan genomu içerisinde bunlardan üç milyar tanesi paketlenmiş halde duruyor... Bu üç milyar harf insan vücudundaki tüm biyolojik özellikleri yönlendirebiliyor.

Ünlü moleküler biyolog Michael Denton ise "biyolojik bilginin, hücre çekirdeğinin minik hacmi içerisinde paketlenmesine imkan sağlayan, DNA'nın paketleme özellikleri"nin, insan için özel olarak düzenlendiğini ifade etmektedir. DNA, söz konusu sıkıştırma kapasitesine sahip olmasaydı, hücrenin, düzensiz DNA iplikçiklerini kapsayabilecek biçimde, çok daha büyük olması gerekecekti. Fakat hücrelerin daha büyük olmaları mümkün değildir. Çünkü hücrenin oksijen ve besin kaynakları, ancak hücrenin mevcut çapı kadar mesafede verimlidir. Bu bakımdan hücrenin büyüklüğü, dolayısıyla DNA'nın sıkıştırma yeteneği, insan açısından hayati derecede önemlidir.

Bu muhteşem paketleme sistemi, DNA molekülünün, kıvrılma ve uzun sarmallar oluşturma yetenekleri sayesinde mümkün olmaktadır. Bu uzun sarmallar da, bükülerek iç içe geçmiş, düzenli sarmallar meydana getirirler. Böylece her hücrenin çekirdeğinde, ileri düzeyde bir mühendisliğe sahip paketleme teknolojisi görülür. Yüce Rabbimiz'in hücrelerimizde yarattığı bu paketleme sistemi ile, milyonlarca kilometrelik DNA harfi gözle göremediğimiz bir boyutta saklı durmaktadır.

İnsan Hücresindeki Dev Ansiklopedi

DNA'da kayıtlı bulunan bilginin miktarı olağanüstüdür. Öyle ki, gözle görülmeyen tek bir DNA molekülünde, tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak miktarda bilgi bulunur. Dikkat edin; tam 1.000.000 ansiklopedi sayfası... Diğer bir deyişle, her bir hücrenin çekirdeğinde, insan vücudunun işlevlerini kontrol etmeye yarayan, bir milyon sayfalık bilgi kodlanmıştır. Bu miktarı şöyle bir örnekle zihnimizde daha iyi canlandırabiliriz: Dünyanın en büyük ansiklopedilerinden birisi olan 23 ciltlik "Encyclopedia Britannica"nın bile toplam 25 bin sayfası vardır. Bu durumda, karşımıza olağanüstü bir tablo çıkar. Mikroskobik hücrenin içindeki, ondan çok daha küçük bir çekirdekte, milyonlarca bilgi içeren dünyanın en büyük ansiklopedisinin 40 katı büyüklüğünde bir bilgi deposu saklı durmaktadır. Bu da 920 ciltlik, dünyada eşi, benzeri olmayan dev bir ansiklopedi demektir. Yapılan tespitlere göre, bu dev ansiklopedi yaklaşık 5 milyar farklı bilgiye sahiptir. Bu son iki kelimeyi tekrarlayalım; "bilgiye sahiptir"...

İşte burada durup, ağzımızdan kolayca çıkan bu iki kelime üzerinde düşünmemiz gerekir. Bir hücrenin içinde milyarlarca bilgi olduğunu söylemek kolaydır. Ancak, burada sözünü ettiğimiz bir bilgisayar veya kütüphane değil, yalnızca protein, yağ ve su moleküllerinden oluşan, milimetreden 100 kat daha küçük bir alandır. Bu küçücük molekül kümesinin içinde, değil milyonlarca bilgi, tek bir bilginin muhafaza edilmesi bile son derece hayret verici bir mucizedir. Üstelik benzetme amacıyla kullanılan "kitap", "ansiklopedi" gibi kavramlar bilgi saklayan, fakat cansız ve durgun kaynaklardır. İçindeki bilgilerin okunması ve talimatların yerine getirilmesi için bilinç sahibi birisine ihtiyaç vardır. Fakat DNA'dan bahsettiğimizde, sadece bilgi saklayan değil, bu bilgiyi kullanan, uygulayan canlı bir bilgi kaynağından bahsetmiş oluruz.

Gözle göremediğimiz, çapı milimetrenin milyarda biri büyüklüğünde olan, atomların yan yana dizilmesiyle oluşmuş bir zincir, böyle bir bilgiye ve hafızaya nasıl sahip olabilir? Bu soruya şunu da ekleyelim: Vücudunuzdaki 100 trilyon hücreden her biri bir milyon sayfayı ezbere biliyorken, acaba siz zeki ve şuurlu bir insan olarak hayatınız boyunca kaç ansiklopedi sayfası ezberleyebilirsiniz? Tüm bu sorular vicdan ve akıl sahibi herkesi, hücrenin üstün bir aklın, üstün bir ilmin eseri olduğu gerçeğine götürecektir. Evrimcilerin iddia ettiği gibi tesadüflerle, değil milyarlarca hücreden oluşan bir canlı, tek bir hücredeki DNA'nın dahi meydana gelmesi mümkün değildir. Herşeyin Yaratıcısı Yüce Allah'tır. Bir Kuran ayetinde Allah şöyle buyurur:


Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)

DNA'daki, Bilgisayarlardan İleri Bilgi Saklama Teknolojisi

Günümüzde, büyük miktarlarda bilginin saklanabildiği en ileri teknoloji bilgisayarlardır. Bundan 50 yıl önce, oda büyüklüğündeki bir bilgisayarın sahip olabildiği bilgiyi, bugün küçük "disk"ler saklayabilmekte... Ancak DNA ile bilgisayarı karşılaştırdığımızda, insan zekasının asırlardır edindiği bilgi birikimi ve yıllar süren çabaları sonucunda geliştirdiği bu son teknolojinin, daha DNA'nın bilgi saklama kapasitesine yaklaşamadığını görürüz.


Teknoloji harikası bilgi paketçikleri: DNA en gelişmiş bilgisayar çiplerinden çok daha ileri düzeyde saklama kapasitesine sahiptir.

DNA, milimetrenin sadece iki milyonda biri kalınlığındadır. Bu olağanüstü inceliğine ve 4 metre uzunluğuna rağmen, DNA şeritleri birbirine dolanmaz. Özel yapısı sayesinde, hücrenin çekirdeğinde mükemmel bir şekilde katlanan DNA, benzersiz bir mühendislik projesi örneğidir. Bilgisayar mühendisleri için olabildiğince küçük parçalarda, olabildiğince büyük miktarda bilgi saklamak ana hedeflerden biridir. Şu anda yeryüzünde bilinen en üst seviyedeki saklama kapasitesi DNA molekülüne aittir. Microsoft Yazılım Şirketi'nin yöneticisi Bill Gates, The Road Ahead (Ötedeki Yol) isimli kitabında şöyle yazmaktadır:

İnsan DNA'sı, bir bilgisayar programına benzer, ancak bizim şu ana kadar üretebildiklerimizden çok, çok daha gelişmiştir.

Ünlü Amerikan filozofu Prof. Daniel Dennet, Darwin's Dangerous Idea (Darwin'in Tehlikeli Fikri) adlı kitabında DNA'daki bilgi yoğunluğunu şöyle tarif etmektedir:

Bilgisayar çağının "mühendislik harikalarına" alışkın olmamıza rağmen, DNA ile ilgili gerçekleri kavramak çok güç. Molekül boyutundaki bu makineler kopyalama yapıyorlar. Aynı zamanda editörlük yapan enzimler, inanılmaz bir hızla hataları düzeltiyor. Onların yaptıkları işin çapına, hala süper bilgisayarlar bile erişemiyor. Biyolojik makro moleküllerin saklama kapasitesi, günümüzdeki örneklerinin derecelerce üzerinde. Daniel C. Dennett, Darwin's Dangerous Idea, Touchstone, New York, 1996, s. 151

DNA'daki kodların dizilimi, bilgisayar sistemindeki sayı dizisine benzer. Bilgisayar ortamında sayılar bir görüntüyü, örneğin bir bilgisayar oyununu çalıştıran talimatları veya bir kitabın metnini saklayabilir. DNA'da bulunan kodlar da yeni proteinler üretmeye yarayan bilgiyi saklar. Ancak hiçbir bilgisayar mühendisi, gözle görülmeyen bir alanda, tam 1 milyon ansiklopedi sayfası kadarlık bilgiyi saklayan DNA'yı taklit edemez. DNA'nın tesadüflerle ortaya çıktığını iddia etmek, en gelişmiş bilgisayarın tesadüflerle ortaya çıkmış olabileceğini iddia etmekten çok daha akıl dışıdır. DNA, tüm açıklığıyla Allah'ın üstün yaratmasının delillerini sergilemektedir. Allah Kuran'da benzersiz yaratmasını şöyle bildirmektedir:

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır… (En'am Suresi, 101)

DNA'daki Dev Bilgi Kapasitesini Anlatan Şaşırtıcı Karşılaştırmalar

Bilim adamları, insandaki genetik bilginin fazlalığını vurgulamak için, ölçü birimleri kullanmak yerine, çeşitli benzetmelere başvurmaktadırlar. DNA'daki bilgi kapasitesinin genişliğini vurgulayan örneklerden bir kısmı şöyledir:

*** İnsan genomundaki bilgi, alfabe kullanılarak yazılabilseydi, her biri 1.000 sayfa olan ve her sayfasında 3.000 harf bulunan 1.000 adet kitaba sığardı.

1.000 kitap x 1.000 sayfa x 3.000 harf = 3.000.000.000 harf ( 3 milyar harf)

*** İnsan genomundaki üç milyar genetik harf, tek bir satıra yazılsaydı, Kuzey Kutbundan Ekvatora kadar uzanırdı. Günde sekiz saat, yılda 220 gün daktiloda çalışan bir kişi, dakikada 300 harf yazma hızıyla bu görevi tamamlamak için tam 95 yıl çalışmak zorunda kalırdı.

*** Eğer genetik bilgi, yazılı hale getirilseydi, 160 sayfalık kitaplardan 12.000 adet gerekirdi. 16 MB (megabayt: bilgisayarda 1 milyon adet en küçük bilgi birimi) kapasiteli bilgisayar çipleriyle kıyaslandığında ise, insanın DNA şeridi bundan 1.400 kat daha fazla bilgi saklayabilir.

*** Eğer 2 mm çapındaki toplu iğne ucu, DNA molekülünün kalınlığına sahip bir iplik olana dek çekilerek uzatılsaydı, Ekvator'dan 33 kat daha uzun olurdu.
*** DNA üzerindeki bilgi bir kütüphaneyi dolduracak 100 adet 30 ciltlik ansiklopedi seti alabilecek kapasitededir.

*** DNA'daki bilgiler, kitaplar halinde üst üste konulsaydı, kitapların yüksekliği 70 metre olurdu. Ya da bu bilgilerle, 200'e yakın 500'er sayfalık telefon rehberi doldurulabilirdi.

*** İnsan vücudundaki bütün hücrelerin DNA'ları düzleştirilip, uç uca eklenirse yaklaşık 50 milyar kilometre uzunluğunda olacaktır. Bu uzunluk Dünya'dan Güneş Sistemi'nin ötesine ulaşmak için yeterlidir. Işığın, vücudunuzdaki tüm DNA'lar boyunca yolculuk edebilmesi için, yaklaşık 2 gün gerekirdi.

*** Genetik uzmanı Profesör Jérôme Lejeune'e göre, Dünya üzerinde yaşayan tüm insanlara ait genetik bilgi, birkaç aspirin tabletinden büyük olmayacak DNA üzerinde saklanabilir. . Carl Wieland, "The Marvellous 'Message Molecule'", Creation, Eylül 1995, cilt 17, no. 4, ss. 10–13; [Jérôme Lejeune, Anthropotes (Revista di studi sulfa persona e la famiglia), Istituto Giovanni Paolo 11, Rome, 1989, ss. 269-270


*** İnsanın tek bir hücresindeki DNA'da, tam 1 milyon ansiklopedi sayfasını doldurabilecek miktarda bilgi bulunur. Bir kimse kendi genetik bilgisini okumaya kalkışsa buna ömrü yetmez. Her gün, 24 saat boyunca, hiç durmadan, saniyede bir DNA şifresi okuyacak olsa, bu işlemin tamamlanması için 100 yıl geçmesi gerekirdi.

*** DNA molekülündeki bilgi yoğunluğunu zihninizde canlandırabilmek için, bir toplu iğne ucuna sığacak miktarda DNA'nız olduğunu varsayın. Şimdi bu bilginin 160 sayfadan oluşan kitaplarda yazılı olduğunu düşünün. Bu kadar küçük miktarda bir DNA içerisinde, 160 sayfalık bu kitaplardan 15 trilyon (15 x 1012) kadar sığabilirdi. Eğer bu kadar kitap elinizde olsaydı ve hepsi üst üste dizilseydi, Dünya ile Ay arasındaki mesafenin (384.000 km) 500 katı kadar mesafeye uzanırdı. Ya da bu kitaplar yeryüzünde yaşayan ortalama 6 milyar insana eşit olarak dağıtılsaydı, her kişiye 2.500 kitap düşerdi.



Bu örneklerde ifade edilmeye çalışılan uçsuz bucaksız bilgi, her hücrenin çekirdeğinde, gözle görülmeyen bir boyutta depolanmaktadır. Büyük bir kütüphaneye eş değer bilgi depolayan DNA'nın, yaklaşık 100 trilyon hücrede bulunması, bu kütüphaneden 100 trilyon kopya olması demektir. Bu bilgi hazinesini insanoğlunun ulaştığı bilgi seviyesiyle karşılaştırmak istersek, örnek verebileceğimiz benzer bir büyüklük bulamayız. Bir de bu miktarı, Dünya üzerinde şu anda yaşayan 6 milyar insan ve beraberinde yaşayıp ölmüş milyarlarca insan sayısıyla çarparsak, karşımıza kavranması güç büyüklükte, uçsuz bucaksız bir bilgi miktarı çıkar. Üstelik burada sadece insanın genetik bilgisinden bahsetmekteyiz.



Bir de yeryüzünde gelmiş geçmiş milyonlarca canlı türünün genetik bilgisini dikkate alırsak, bu miktar aklın sınırlarını zorlayan boyutlara ulaşır. Her türlü bilginin sahibi Yüce Rabbimiz'in DNA'da tecelli eden ilmi, tesadüf iddialarını yerle bir etmektedir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)

DNA, Sonsuz Bilgi ve Akıl Sahibi Allah'ın Sanatının Örneklerindendir

Evrim teorisinin temel iddiaları "kör tesadüf"lere dayanır, oysa tesadüf bilgi oluşturmaz. Bir gün bir kağıt üzerinde kanseri tedavi eden bir ilacın formülü yazılı olarak bulunsa, bu bilim adamını bir an önce bulmak, hatta kendisine ödül vermek için tüm ilgili merciler seferber olur. Kimse, "Acaba bu yazı, kağıda mürekkebin dökülmesi ile mi oluştu?" diye düşünmez. Akıl sahibi, sağlıklı düşünen her insan bu yazıyı ancak kimya, fizyoloji, onkoloji (kanser hastalıklarını inceleyen bilim dalı) ve farmakoloji (ilaçları inceleyen bilim dalı) üzerine ihtisas sahibi olan birinin yazmış olacağını düşünecektir.


Evrimcilerin DNA'daki bilginin kaynağını "tesadüf"lerle açıklamaya çalışmaları, okuduğunuz bu yazının tesadüfen oluştuğunu iddia etmekle kıyas olmayacak büyüklükte bir mantık bozukluğudur. Çünkü DNA'da, vücuttaki 100 bin çeşit proteinin her birine ait detaylı moleküler formüller ve bunların üretimi esnasında uyulacak hassas talimatlar yazılıdır. Bunun yanı sıra diğer hücrelerle iletişimde uyulacak haberleşme protokolleri, bunun için kullanılacak mesajcı hormonların üretim planları ve bunlar gibi sayısız çeşitlilikteki başka bilgiler de DNA'da yazılıdır.

DNA'nın ve içerdiği uçsuz bucaksız bilginin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek ciddi bir mantık çöküntüsüdür. İnsan Genomu Projesi'ni yürüten Celera Genomics şirketinin konu hakkındaki en önemli uzmanlarından biri olan Gene Myers, DNA'daki bilginin olağanüstülüğünü şöyle ifade etmektedir:

Biz de henüz anlamış değiliz… metafizik, doğaüstü bir unsur var. Beni gerçekten hayrete düşüren hayatın mimarisi… Sistem inanılmaz derecede kompleks... Burada [DNA'da] çok müthiş bir akıl var.

Böyle düşünmenin bilim dışı olduğuna inanmıyorum. Diğerleri öyle düşünebilir, fakat ben değil." . Tom Abate, "Human Genome Map Has Scientists Talking About the Divine Surprisingly Low Number of Genes Raises Big Questions", San Francisco Chronicle, 19 Şubat 2001


İlerleyen bölümlerde yer alan DNA'nın kökeni ile ilgili evrimci iddialar, "çözülememiş bir sır" gibi ifadelerle doludur. Kimi zaman da yukarıda görüldüğü gibi DNA'daki olağanüstülük üstün bir akıl ifadesiyle açıklanmaya çalışılmaktadır. Kimi bilim adamlarının ifade edemediği ama hayran kaldığı bu akıl ve bilgi, Yüce Rabbimiz Allah'ın sonsuz aklının ve sonsuz bilgisinin bir yansımasıdır. Bir Kuran ayetinde şöyle buyurulur:

Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi, 35)

DNA MOLEKÜLÜNDEKİ ŞİFRE BİLİMİ

Vücudunuzun her hücresinde dünyada hiç kimsenin konuşmadığı bir dilde yazılmış, müthiş bir bilgi hazinesi saklıdır. Bu dilin alfabesi sadece dört harften meydana gelir ve her harf, "baz" veya "nükleotid" denilen kimyasal bir molekülü temsil eder. "Kodon" adı verilen genetik kelimeler de bu harflerden oluşmaktadır. Dört harfli bu DNA dili, Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (Cytosin) moleküllerinin A, T, G ve C harflerinden oluşur. İşte çekirdekteki bilgi bankasında yer alan bilgiler de, bu dört harfli alfabe ile kodludur. A, T, G, C harflerinin yüzlercesi birarada ele alındığında, uzun, anlamlı cümleler ortaya çıkar. Bu cümleler, vücuttaki işlemlerin nasıl yapılacağını tarif eden, bunlara dair talimatlar içeren "genler"dir.



Bu harflerin milyonlarcası ise, anlamlı bir sıralama ile üst üste dizilerek DNA molekülünü oluştururlar. Moleküler biyolog David S. Goodsell, Our Molecular Nature (Moleküler Doğamız) adlı kitabında DNA molekülünden şu sözlerle bahsetmektedir:

DNA belki de moleküllerin en güzelidir, fakat nadide bir kitap gibi gerçek güzelliği cildinde değil,içinde kullanılan kelimelerde saklıdır. David S. Goodsell, Our Molecular Nature, Springer-Verlag, New York, 1996, s. 36

İnsanın bütün fiziksel özellikleri, bu özel dil vasıtasıyla kodlanarak hücre çekirdeğine depolanmıştır. Canlının vücut şekli, her organa ait iş bölümü ve bu organların çalışma düzenleri, hücre içinde üretilmesi gereken proteinlerin genetik kodları, üretilecek proteinlerin miktar kontrolleri gibi hayati işler, DNA üzerinde kodlanmıştır. Şifrelenerek yazılmış bu dev eser, insan henüz tek bir hücre halindeyken bile, kişinin tüm bedeni hakkındaki bilgiye sahiptir. Diğer bir deyişle, daha henüz insan oluşmadan evvel, vücudunun kapsamlı planı tek bir molekül üzerinde hazırdır.

Hücre çekirdeğindeki depolanmış bilgilerin şifreleme sistemini anlatırken, DNA'yı oluşturan nükleik asitler için yine harf benzetmesini kullanmaya devam edeceğiz. Bu harfler, önceki bölümde incelediğimiz gibi ikişerli olarak karşılıklı eşleşerek birer basamak oluştururlar. Bu basamaklar ise üst üste eklenerek "gen"leri meydana getirirler. DNA molekülünün bir bölümü olan her bir gen, insan vücudundaki belli özellikleri kontrol eder. Boyun uzunluğu, gözün rengi, burnun, kulağın, kafatasının yapısı gibi sayısız özellik, ilgili genlerin emriyle meydana gelir. Bu genleri, üzerinde A-T-G-C harflerinden oluşmuş yazılar olan bir kitabın sayfalarına benzetebiliriz.


İnsan hücresindeki DNA'larda yaklaşık 30.000 civarında gen bulunur. Her gen, karşılığı olduğu protein türüne göre, sayıları 1.000 ile 186.000 arasında değişen nükleotidlerin özel bir sıralamada dizilmesinden oluşur. Bu genler insan vücudunda görev yapan yaklaşık 200.000 civarındaki proteinin kodlarını saklar ve bu proteinlerin üretimini denetler. Bu 30.000 genin içerdiği bilgi DNA'daki toplam bilginin yalnızca % 3'ünü teşkil eder. Geriye kalan % 97'lik bölüm ise günümüzde hala bilinmemektedir. Ancak bu bölümde hücrenin faaliyetleri ile ilgili hayati bilgiler bulunduğu anlaşılmıştır. (Detaylı bilgi için bkz. DNA Mucizesi Evrim Teorisini Nasıl Geçersiz Kılmaktadır? Bölümü)

Genler kromozomların içinde bulunur. Her insan hücresinin (üreme hücreleri hariç) çekirdeğinde 46 kromozom vardır. Her bir kromozomu, gen sayfalarından meydana gelmiş bir cilde benzetirsek, hücrede insanın tüm özelliklerini içeren 46 ciltlik bir "hücre ansiklopedisi" vardır diyebiliriz. Bu hücre ansiklopedisi daha evvel belirttiğimiz gibi tam 920 ciltlik Britannica Ansiklopedisi'nin içerdiği bilgiye eş değerdir.

Her insanın DNA'sındaki harflerin dizilimi farklıdır. Şu ana kadar dünya üzerinde yaşamış milyarlarca insanın tümünün birbirinden farklı olmalarının sebebi de budur. Organların temel yapı ve işlevleri her insanda aynıdır. Ancak herkes o kadar ince farklılıklarla o kadar ayrıntılı ve özel yaratılır ki, bütün insanlar tek bir hücrenin bölünmesiyle meydana geldikleri ve aynı temel yapıya sahip oldukları halde, milyarlarca farklı görünümde insan ortaya çıkmaktadır.

DNA'daki harflerin diziliş sırası insanın yapısını en ince ayrıntılarına dek belirler. Boy, göz, saç ve cilt rengi gibi özelliklerin yanı sıra, vücuttaki 206 kemiğin, 600 kasın, 10.000 işitme siniri ağının, 2 milyon optik sinir ağının, 100 milyar sinir hücresinin, 130 milyar metre uzunluğundaki damarların ve 100 trilyon hücrenin planları, tek bir hücrenin DNA'sında mevcuttur. Kanadalı bilim yazarı Denyse O'Leary DNA'daki bilgiden şu ifadelerle bahsetmektedir:


Bilginin asıl şaşırtıcı olanı DNA'da yazılı eserdir. Tekrar eden bir dizilimi yok. Fakat diğer bilgi ile bağlantılı bir dizilimi var ve çok kompleks. Örneğin kedinin embriyosundaki DNA, embriyonun yavru bir kedi olması için çok kompleks talimatlar içerir. Denyse O'Leary, By Design or By Chance?, Castle Ovay Books, Kanada, 2004, s. 173

Şimdi bu bilgilerin ardından düşünelim: Bir kelime bile, yazan bir kişi olmadan oluşamadığına göre, insan hücresindeki milyarlarca harf nasıl oluşmuştur? Bu harfler nasıl olup da böyle mükemmel ve kompleks bir bedenin eşsiz planını oluşturacak bir düzende, birbiri ardına anlamlı bir şekilde dizilmiştir? Eğer bu harflerin düzeninde çok ufak bir değişiklik olsaydı, el parmaklarınız ayağınızda, gözünüz karnınızda yerr alabilir ya da başınız ters yöne dönük olabilirdi. Kollarınız çok kısa ya da uzun olabilir veya dudaklarınız birbirine bitişik olabilirdi. Şu anda düzgün bir insan olarak yaşam sürdürebiliyorsak, bu ancak Yüce Rabbimiz'in izniyledir. Allah her insanın DNA'sındaki harflerin düzenini buna vesile kılmıştır. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)